Ey Avrupa! Bir gün kıyılarına vuran cesetlerle değil
Dinle ey Avrupa! Bu insanlar denizlerden, karalardan akın akın sana doğru gelmeye devam edecekler, bunu asla engelleyemeyeceksin.
Akdeniz`in, Ege Denizi`nin yüzeyi batan gemilerden, ilkel teknelerden ve botlardan dökülen çocuk cesetleriyle, kadın cesetleriyle dolsa da onlar bu yolculuklarından asla dönmeyecekler.
Yüzlercesi tırların içinde havasızlıktan boğulsalar, sağ kalanlar mülteci kamplarında rezil olsalar da bu yolculuktan vaz geçmeyecekler.
Çünkü onlar ta derinlerinden gelen bir sese kulak vererek, hissettikleri bir kokunun peşine düşerek yollara düşmektedirler.
Bu insanlar Avrupa`ya değil de ya nereye gideceklerdi?
İçlerinden gelen bir ses Avrupa`nın en az sizin olduğu kadar onların da olduğunu söylemekte, aldıkları bir koku, terlerinin, alın terlerinin kokusu onları Avrupa`ya yönlendirmektedir.
Onlar Avrupa`nın her şeyinde kendi bedenlerinin kokusunu, akıtılmış kanlarının kokusunu almaktadırlar.
Onlar biliyorlar ki, bugün Avrupa`nın ışıl ışıl yanan caddelerinde, fabrikalarının dönen çarklarında kendilerinin söndürülen hayatlarının katkısı vardır.
Hani siz bir zamanlar ellerinizde İncillerle Afrika`ya varmıştınız, vardığınızda onların elinde altınlar vardı, sizin ellerinizde İnciller. Sonra birden el değiştirdi, altınlar sizin oldu, İnciller onların elinde kalmıştı.
Bu insanlar elbette kaybettikleri altınlarının, gasp edilen yer altı zenginliklerinin bugün nerede olduğunun farkındadırlar.
Daha da önemlisi; Hani bir zamanlar Afrika`dan gemilere doldurarak köle olarak Avrupa`ya getirdiğiniz insanlar var ya, işte onların torunlarıdır kıyılarınızda gördükleriniz, onların ruhları çağırıyor bugün torunlarını.
Hem sen değil misin ey zalim Avrupa bugün onların yaşadıkları ülkeleri cehenneme çeviren, yaşanmaz hale getiren?
Sen değil misin köpeklerini, diktatörlerini onların başına musallat eden? Silah sanayinizin ayakta kalabilmen için onların ülkelerinde savaş turnuvaları düzenleyen sen değil misin?
Söyle ey Avrupa, bu insanlar sana doğru değil de ya nereye doğru gideceklerdi?
Geçmişteki sicilinizin bozukluğu gibi bugün insaniyet sınavını bir daha kaybettiniz.
Kaplumbağalara gösterdiğiniz ilgiyi, balinalara, foklara gösterdiğiniz ilgiyi kıyılarınıza vuran yavruların cesetlerinden esirgediniz ve bütün dünyanın gözleri önünde bir sınavı daha kaybettiniz.
Şu anda gösterdiğiniz panik, bu mültecileri kabul ettiğiniz takdirde hayat standartlarınızın birazcık düşecek olması, göbeklerinizin birazcık küçülecek olması, boyunlarınızın birazcık incelme ihtimalidir.
Siz de biliyorsunuz ki asıl korkunuz bu değil.
Ey Avrupa, bir gün gelecek, kıyılarına vuran cesetleri değil, kıyılarınıza gelmiş ve dimdik duran birilerini göreceksiniz. Sadece kıyılarınızda değil Avrupa`nın her yerinde birilerini göreceksiniz.
Ve bu defa onları mülteci kimlikleriyle değil, Avrupa`nın sahipleri, Avrupa`nın sakinleri olarak göreceksiniz.
Fakat o gün hiçbir şey yapamayacaksınız. Çünkü bir köşeye sızmış olacaksınız, içtikleriniz sizin gözlerinizi açtırmayacak, ellerinizi kaldıramayacaksınız.
Daha da önemlisi; buna karşı koyacak gençleriniz olmayacak, o gün yaşlı sarhoşlardan ve kokanalardan ibaret olacaksınız.
Kendi ellerinizle kendi soyunuzu kesmiş olacaksınız. Hayvanca yaşamanıza engel olduğu için çocuk yapmayacaksınız, evine bağladığı için, sokaklardan içeri alamadığınız kadınlarınız artık anne olmayacak.
Yani biteceksiniz, tükeneceksiniz, yerinizi yavaş yavaş birileri alacak, kanlarını emdiğiniz birileri, alın terlerini gasp ettiğiniz birileri, cesetleri kıyılarınıza vuran birileri.
Hiç unutmuyorum bundan üç yıl kadar önce seri konferanslar için Avrupa`da hızlı bir tur atıyorduk. Yılbaşı gecesi Almanya`nın birkaç şehrinden geçerek Hollanda`ya vardık, güneş doğmak üzereydi. Hayret, şehirler öylesine ıssızdı. Sonra tek tük insana rastlamaya başladık. İnanınız rastladığımız bu insanlardan bir teki bile Avrupalı değildi, istisnasız hepsi Müslümandı. Arkadaşlara bir espri yapmıştım; Tamam anlaşıldı, eğer bir gün Avrupa`yı fethetmek istersek kesinlikle Noel gecesi seher vaktinde yapmalıyız bu işi demiştim.