Meşruiyet çizgisi ve kuvvet kullanımı
Meşru demek Şer`î demek, Şeriata uygun demektir. Gayri meşru Şeriata uygun olmayan demektir.
Müslümanlar bu kelimeyi bugün yine asıl anlamında kullanır, diğer insanlar da buna yakın bir anlamda kullanmaktadırlar. Meşru denilince en azından kamuoyunca kabul gören, ma`şeri vicdanca onaylanan demektir.
Yapılan bir şeyin meşru olması, toplumun vicdanında kabul görüp onaylanması önemlidir. Devletler, partiler ve büyük kuruluşlar bir şeyi yapmadan önce onun toplum da meşru olup olmadığı, özellikle tarafından kabul görüp görmeyeceği hususunda anketler yapmaktadır.
Bazen yapmak istediğiniz bir şey yüzde yüz doğru olsa bile toplum tarafından kabul görmeme, yanlış anlama ihtimalinden dolayı vazgeçebilirsiniz.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ashabı tarafından münafıkların öldürülme teklifini bundan dolayı reddetmiş; “Muhammed artık kendi adamlarını öldürüyor” denilmesinden çekinmiştir. Yine aynı şekilde Kâbe`nin sınır duvarını doğru bildiği yerden çekip düzeltmemiştir.
Kuvvet ve şiddet kullanımının meşru olup olmaması da bu anlamda çok önemlidir.
Müslümanlar olarak bizler mutlak bir şekilde kuvvet kullanımına karşı değiliz. Hatta sadece devletin kuvvet kullanımına değil, yeri geldiğinde devletlere, rejimlere karşı kuvvet kullanımına bile karşı değiliz. Yeter ki meşru olsun.
Bu yüzden yeryüzünün dört bir yerindeki meşru cihad ve kıyam hareketlerini desteklemişizdir. Sadece dışarıdakileri değil bu ülkedeki Şeyh Said kıyamını da doğru bulmuşuzdur.
İktidar bugün aynı anda dört büyük örgüte karşı düğmeye basmış, operasyonlar düzenliyor ve kuvvet kullanıyor.
Demek ki kendine göre meşruiyet çizgisini yakalamış, toplumun kendisini destekleyeceğini tahmin etmiştir.
Bu arada söz konusu örgütler de meşruiyet konusunda yanılmış, kitlelerin kendileriyle birlikte sokaklara döküleceği beklentileri boşa çıkmıştır.
Şu anda bu operasyonlarla yüzlerce insan öldürülmüş, binden fazla kişi gözaltına alınmış ve daha da devam etmektedir. Hâlbuki daha önceleri olaylar esnasında bir tek kişinin ölümüyle, birkaç kişinin gözaltına alınmasıyla kitleler sokaklara dökülüyor, günlerce evlerine girmiyordu.
Yani bütün mesele meşruiyet meselesidir. Meşruiyet oluşmadan siz bazen çocuğunuza bir tokat bile atamazsınız. Meşruiyet oluştuğu anda da kuvvet kullanma hakkınız doğar, hatta buna mecbur olursunuz.
Bütün bunları göz önüne alarak kendilerine operasyon düzenlenen şu örgütlerin meşruiyet beklentilerini teker teker ele alalım:
Gelinen şu son noktada iktidara karşı halkın kendisiyle birlikte ayaklanacağı beklentisinde olan PKK meşruiyet çizgisinin neresinde olduğunu hiç mi göremiyor acaba?
Kurulduğu günden bu yana acaba hangi iktidar kendilerini bu derece muhatap almış, kendilerine doğru bu kadar adım atmış, hatta bundan dolayı Anadolu`dan bu kadar milletvekili kaçırmış, ülkeyi PKK`ye satmakla suçlanmış ve tek başına iktidar olmayı kaybetmiş?
Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana bölge insanına kan ağlatan, ölüm yağdıran Kemalist hükümetler ve partileri bir tarafa bırakarak bu iktidara amansız düşman kesilmekle nasıl bir meşruiyet beklentisinde olabiliyorsunuz?
DAİŞ`E gelelim. Ortadoğu da bunca kukla rejimler, emperyalizmin uşağı krallıklar dura dura, Türkiye`yi İslamlaştırmakla, Şeriat getirmekle, Osmanlıyı yeniden diriltmekle suçlanan, daha da garibi DAİŞ`i besleyip büyütmekle itham edilen bir iktidara saldırmak hangi aklın, hangi basiretin neticesidir? Bunun hangi noktasında bir meşruiyet beklentisi var?
DHKPC ve Gezi güruhunun özellikle son operasyonlarla birlikte halkı sokağa dökme beklentileri de boşa çıkmış durumda. Allah aşkına bunun meşruiyetinin oluştuğuna inanıyor musunuz?
Ve son olarak Paralel Yapıya seslenelim. Kapatılma durumunda olan dershaneler için, operasyon düzenlenen emniyet, yargı ve diğer bürokratlar için halkın sokaklara dökülmesini mi bekliyordunuz? Bunun için meşru bir ortamın oluştuğunu mu zannediyordunuz?
Demek şu ana kadar kendilerine kan kusturduğunuz, dünyayı başlarına zindan ettiğiniz İslami kesimler sizin için sokaklara dökülecek öyle mi?