• DOLAR 34.606
  • EURO 36.608
  • ALTIN 2933.273
  • ...

Bugün yeryüzünde yeniden güçlenen İslam`ın rakibi ne Hıristiyanlıktır, ne Yahudiliktir, ne Budizm`dir ve ne de başka felsefe ve ideolojilerdir. İslam`ın en ciddi rakibi ahlaksızlıktır, terbiyesizliktir, fuhşiyattır, nikâhsızlıktır, yuvasızlıktır, sefih bir hayat tarzıdır.

Bütün bunlar aynı zamanda İblis`in en güçlü silahıdır, hatta yegâne sermayesidir. Hazreti Adem ve Havva`ya karşı kullandığı, şu anda da onun çocuklarına karşı kullana geldiği en büyük gücü ve sermayesidir. Kıyamete kadar da bu böyle olacaktır.

Şeytanın en büyük gücü ve sermayesi olduğu gibi, Şeytanın Dostlarının da aynı zamanda en büyük gücü ve sermayesidir. Sermayelerine dokunduğunuz zaman nasıl feveran ettiklerini, nasıl bir dirençle karşılaştığınızı görürsünüz.

Müslümanlar bunu ciddiye almalıdır. Kendilerini ve özellikle evlatlarını bekleyen bu tehlikeyi basit görmemeli, çok ciddi, örgütlü ve bilinçli bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bilmeli ve ona göre tedbirini almalıdır.

Bu konuda Müslüman halkın bu ülkede ciddi bir mücadele verdiğini söyleyemeyiz.

Hem dayatılan gayri meşru yaşantı biçimine karşı direnme konusunda, hem de engellenen Müslümanca hayatı talep etme konusunda insanımızın yeteri kadar sesini çıkardığını söyleyebilir miyiz?

Mesela tesettür yasağı konusunda insanımızın gereken direnişi gösterdiğini ve bir bedel ödediğini hiç kimse iddia edemez.

Belki birilerimiz mevcud iktidarı bu konuda eleştirebilir, iktidarının ta on birinci yılından sonra bu konuya el attı ve üstelik tamamen değil, kısmen halledebildi diyebiliriz.

Fakat bu arada bizzat mağdur olan halkın kendisinin ne yaptığını da sorgulamak durumundayız.

Böyle olunca ortalığa değişik bir görüntü çıkıyor;

Sanki bu halkın İslam adına hiçbir talebi yok, engellenmiş, gasp edilmiş hiçbir hakkı yok, sanki bu halka ve bu halkın çocuklarına dayatılan hiçbir gayri meşru hayat tarzı yok, bütün bunları hükümet ve özellikle Başbakan kaşıyarak ortaya çıkarıyor ve gündem oluşturuyor.

Eğer bu böyle devam ederse, yani gasp edilen Müslümanca haklar bedel ödemeden elde edilirse, dayatılan gayri meşru hayat tarzı yine aynı şekilde Müslüman halkın ayağa kalkmasıyla değil de hükümetin eliyle engellenirse, bu işin sonu hiç de iyi değildir.

Bu şu demek olur; En basit bir hükümet veya başbakan değişikliğinde her şey başa dönecek, kazanılan her şey bir anda kaybedilecek demektir.

Son olarak gündeme gelen kızlı erkekli öğrenci evleri meselesinde de aynı şeyleri görebiliyoruz.

Ahlâkî konularda Müslüman halkımız hep önde yürümelidir, özellikle iktidarların önünde olmalıdır, iktidarları zorlamalıdır, iktidarları bu konuda mecbur bırakmalıdır.

Hangi iktidar olursa olsun muhalifler tarafından dayatmacı olarak nitelenme durumuna düşecektir.

Durum böyle olunca hükümet eliyle elde edilen hakları hiç de sağlam ve güvenli görmediğimiz gibi, sadece hükümetler tarafından engellenmeye çalışılan ahlaksızlıkların da ters tepeceği endişesini taşıyoruz.

Güneydoğu`da Müslüman halk tarafından bunun güzel örnekleri verilmiş ve verilmektedir.

Yıllar yılı bir yandan Kemalist rejimin dayattığı kâfirce bir hayat tarzına karşı, bu yetmiyormuş gibi daha sonra Marksist ve ateist örgütün ve belediyelerin dayattığı müptezelce bir yaşantı biçimi karşısında insanımız destansı bir direniş sergilemiş, Müslümanca bir hayat için bedeller ödemiş ve hâlâ ödemektedir.

Biliyor musunuz? Bugün Türkiye`nin gündemini işgal eden kızlı erkekli öğrenci evlerinin benzeri, ondan çok önce Marksist örgüt tarafından dağlarda yaşatılıyordu ve halen yaşatılmaktadır.

Dağdaki PKK`liler de aynı şekilde kızlı-erkekli yaşamaktadırlar.

Kürtler bunu asla affetmeyecektir. Bir de Türkiye`nin batısındaki bilumum ahlaksızlıklarla birliktelik kurmalarını. Bu onların sonu olacaktır. Bunu da bizzat Müslüman halkın kendisi yapacaktır.

İstiyoruz ki bu ülkenin batısında da gasp edilen Müslümanca haklar elde edilirken, dayatılan gayri meşru hayat reddedilirken bunu bizzat halkın kendisi yapmalı, hiç olmazsa hükümetten önce davranmalıdır.