Devletin ve insanımızın savurganlık yarışı
Ne oluyoruz Allah aşkına!
Toplumun bütün kesimleri savurganlıkta bir birleriyle yarışıyor, bir tüketim çılgınlığıdır almış başını gidiyor.
Devletin, iktidarın ve başta belediyeler olmak üzere resmi kurumların hiç olmazsa böylesi günlerde savurganlığa birazcık olsun dur demesi gerektiği konusunda yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz.
İstisnaları hariç tutarsak yöneticilerin kendilerine emanet edilen devlet malını harcamada tarih boyunca iyi bir imtihan vermedikleri, nasıl olsa kendi ceplerinden çıkmadığı için hoyrat davrandıkları bilinen bir şeydir. Durum böyle olunca yönetimler en çok bu cepheden eleştiri almışlar ve yerine göre en çok bu yüzden yıkılıp gitmişlerdir.
Nedense savurganlıkta devletle yarışan kesimler eleştiri konusunda biraz geri planda kalıyorlar.
Tamamı olmasa da tüketim çılgınlığında yöneticilerle yarışan bir kesim aslında devletin zengin ettiği bir kesimdir, bir anlamda devlet hazinesinin görünmeyen yarı resmi ortaklarıdır. İnşaallah yönetimlerin ve görünmeyen ortaklarının savurganlıklarını kalem kalem rakamlarla ortaya koyan, devletin hangi deliklerden tırtıklandığını ortaya koyan bir yazı yazmak da nasip olur.
Gelelim bugün söylemek istediğimize.
İnsanımızın büyük bir kesimi böylesi bir dönemde tüketim çılgınlığında hiç de masum değil. Azgın azınlığın dışında, orta kesim, hatta geçim sıkıntısı çektiğine inandığımız bu insanların savurganlıkları, özür dilerim hem de ahmakça savurganlıkları insanı hayrete düşürüyor.
Mesela bu kesimden insanımızın yapmaya çalıştığı düğün harcamalarını havsalamız almıyor. Sadece düğün salonu tutmak için arsasını, tarlasını, aracını satanlara, olmadı krediyle borçlananlara ağlamak geliyor içimizden. Ertesi gün unutulup gidecek böylesi ve benzer harcamalar artık vazgeçilmez hale gelmiş durumda.
İşin daha da acı yönü, bir aileyi çökertecek şekilde yapılan bu düğünlerden sonra ardından ayrılık ve boşanma haberlerinin gelmesine ne dersiniz?
Sadece düğünler değil, hayatın bütün alanlarında tüketim çılgınlığı ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda. Savurganlıkta zenginler devlet yöneticileriyle yarışıyor, fakirler “yaşamak bizim de hakkımız” diye zenginlerle yarışıyor, bilmem bu işin sonu nereye varır. Üstelik böyle büyük bir kriz döneminde.