Gözlerini kapat ki görebilesin, kulaklarını tıka ki duyabilesin!
Diyeceksiniz ki, öyle şey mi olur, gözlerimiz görebilmemiz için vardır, kulaklarımız da duyabilmemiz için verilmiştir bize.
Öyle ama, bazı anlar olur ki gözlerimiz de kulaklarımız da görevlerinin tam aksini yaparlar, bizi bize bırakmazlar, ne ile karşılaşırlarsa onu aktarırlar bize.
Sonra, bir şeyleri görebilmemiz için gerekli olan ışık da öyle değil midir? Yolda yürürken elimize aldığımız fener belirli bir alanı bize gösterir ama geri kalan her yeri zifiri karanlığa çevirir.
Güneş de öyle değil midir? Tamam, onun sayesinde çok şeyi görürüz ama unutmayalım ki semadaki milyarlarca yıldızı bize göstermeyen de güneştir. Diyorum ki, içimizdeki âlemi, hatta öteler ötesini izleyebilmemiz için gözlerimizi kapatmamız gerekir.
Ruhumuzun sesini dinleyebilmemiz için şu kepçe kulaklarımızı tıkamamız gerekir, kalbimizin sesini duyabilmemiz için kulağımızı diğer bütün seslere kapamamız gerekir.
İbni Haldun’un deyişiyle; hakikat alemiyle irtibata geçebilmek için beş duyunun tatile girmiş olması gerekir. Yani ruhun özgür olması gerekir.
Hakikat âlemiyle bağlantı kurulabilmesi için Hira’ya çekilmek gerekir, Cibrîl-i Emin’in Meryem’e gelip görünebilmesi için Meryem’in, köşelerin bile köşesine çekilmesi gerekir.
Bütün bunları itikaf konusuna giriş sadedinde söylüyorum. Ramazanın son on gününü her şeyden çekilerek, özellikle gözlerimizi şov dünyasına yumarak, kulaklarımızı da şu kahrolası ses kirliliğinden koruyarak ruhumuzun sesini dinlemeliyiz diyorum.
Belki farkında değil veya ifade edemiyordur ama insanımızın bugün en çok
muhtaç olduğu şey bir türlü ruhunun ve kalbinin sesini dinleyememesidir.
Bilmem ki bir işe yarar mı şu söylediklerim. Listelerden başka bir şeyin konuşulmadığı bir günde acep kim okur kim dinler bunları?
Biz yine de uyarımızı yapalım; aman dikkat, Ramazan bitiyor. Özellikle şu on günü kaçırmak ne büyük bir hüsrandır.