• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bir Müslüman olarak daha cennete varmadan önce henüz bu dünyada da gözlerimizin içinin gülüp gülmediği şahsen benim en çok aradığım bir özelliktir.

Hele bir İslam davetçisinde bulunması gereken birinci özellik galiba bu olmalıdır yani gözlerinin içi ışıl ışıl yanıyor olmasıdır, İslam’la mutlu olması ve bunun gözlerinden okunmasıdır.

Nedense davet konusunu işleyen, davetçide bulunması gereken özellikler hususunda kitap yazan kardeşler bunu hiç dile getirmiyorlar.

Söyler misiniz, İslam’la mutlu olamamış, mutluluğu gözlerinden okunmayan birisi başkalarını hangi mutluluğa çağırabilir, bu çağrı ne kadar karşılık bulabilir?

Müslüman olmasına rağmen tek derdi ve düşüncesi dünya olan, dünyevi kaygıların içine batıp boğulmuş birisinin gözlerinin içinin gülmesi mümkün müdür?

Işığı sönmüş gözlerin başkalarına verebileceği hiç bir şey yoktur.

“Ey iman edenler! Sizi hayat veren şeylere çağırdıklarında Allah ve Rasulünün çağrısına koşun, icabet edin...”(8/24)

İslam hayatın ta kendisidir canlı ve diri olmanın diğer adıdır. Hayatın, canlı olmanın tezahürü ise gülen gözlerdir.

Ve unutmayalım ki bir Müslümanın gözlerinin içini güldürmesi gereken şey öncelikle namazdır. Allah’ın Rasulü (s.a.v). “Namaz göz aydınlığım kılınmıştır” buyurmaktadır. Demek ki namaz bir müminin gözlerinin içini ışıldatacak bir güce ve enerjiye sahipmiş. Bu enerjiyi mutlaka bulup açığa çıkarmalıyız.

Hazzını, hızın ve lezzetin peşinde sürüklenen günümüz gençliğine gözlerinin ışığı sönmüş birilerinin verebileceği hiç bir şey yoktur.

Ayakları yere basmayan ütopik bir konudan söz etmiyorum. Rabbimiz bize asla gücümüzün yetmeyeceği şeyleri emretmemiş ve bizi böyle bir şeyle yükümlü kılmaz.

 Namazla gözlerimizin içinin gülebilmesi bazılarımızın zannettiği gibi sadece çok büyük alim ve seçkin kulların işi değil sıradan Müslümanlarının birazcık uğraşla elde edebilecekleri bir konudur, bir nimettir.