Müslüman kalabilmek Müslüman ölebilmek
“Müslüman olabilmek” diye başlayacaktım; ama onu geçelim, herkes için aynı olmayabilir. Fakat Müslüman olabilmek bizler için galiba zor olmadı. Müslüman bir çevrede Müslüman bir anne babadan doğduk, onun için biz Müslüman kalabilmek ve Müslüman ölebilmek üzerine konuşalım.
Zamanların en tehlikelisi; hakkın ve batılın birbirine karıştığı zamanlardır.
Sözlerin en tehlikelisi içerisine batılın da sızdığı hak sözlerdir, doğru sözlerdir.
Toplumların en tehlikelisi Müslümandan kafirce işlerin sadır olduğu, kafirden Müslümanca işlerin sadır olduğu toplumlardır.
Müslümanların kafir ülkeler nezdinde adalet aradığı, kendi zalimlerinden kaçıp kafirlerin memleketlerine sığındığı bir dünya ne acı bir dünya!
Yolların en tehlikelisi Allah’a giden yol olmadığı halde; yanar döner, faril furul ışıklarla suni olarak parlatılan yoldur.
Bir tarafta camiye girerken başını örtüp, çıkışta örtüsünü çantasına koyan, öte yandan yüzünde namazın secdenin izi olmayan tesettürlü bayanların sık görüldüğü bir dünyada karar verebilme ve kararlı olabilme adına Müslümanın işi zor diyorum.
İşte böyle bir dünyada kararsızlar ve zayıf yapıya sahip olanlar için Müslüman kalabilmenin ve özellikle Müslüman ölebilmenin öyle kolay bir şey olmadığını dile getirmek istiyorum.
Böyle bir dünyada davetçi olabilmek gerçekten kolay değil. Siz bir şey söylediğinizde karşınızdaki Müslümanların bu durumunu göstererek size on fazlasını söylüyor.
Ya bir de siyasi yelpazeye bakarak yol belirlemeye çalıştığınızda, hakkı ve batılı siyasilerin şahsına bakarak ölçü almaya çalıştığınızda, Müslüman kalabilmenin ve Müslüman ölebilmenin yolunu burada gördüğünüzde tehlikenin boyutları daha da büyümektedir
Ne kadar da muhtaçmışız günde en azından “ihdinessıratal müstaqıym” diye Rabbimize yalvarmaya.
Ne kadar da ihtiyacımız varmış “Hakkı hak olarak göster batılı batıl olarak göster” Nebevi duasını tekrar etmeye!
Kafaların böylesine karıştığı, kalplerin böylesine çevrildiği bir dünyadan Müslüman olarak ayrılabilmek ne derece mümkündür bilmiyorum.
Şimdi bir şey söylüyorum; havanın böylesine bulanıklaşmasında, hakkın ve batılın ayırt edilmez hale gelmesinde bizim payımız nedir, ne kadarı bizden kaynaklanmaktadır? Herkes kendisini bu anlamda gözden geçirmeli değil mi?
Yeri geldiğinde İslam’a girmesine vesile olduklarımızı anlatıp duruyoruz. Ya bir de bizden dolayı İslam’dan uzaklaşanlar yok mu, bunu hiç düşündük mü?