Uğrunda boğuşup durduğumuz dünya
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ashabından birileriyle Medine’nin dış mahallelerine doğru çıkmışlardı. Ölmüş ve çürümüş bir koyun leşine rastladılar, biraz durakladılar. Efendimiz (s.a.v) söz konusu koyuna işaret ederek buyurdular ki:
-Sahibinin yanında şu anda hiçbir değeri olmayan şu koyunu görüyor musunuz?
-Evet, görüyoruz, dediler.
-Eğer Allah katında bu dünyanın sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı kâfirlere bu dünyadan bir yudum su içirmezdi” buyurdular.(İhya)
Gerçekten anlatılmak istenen bir şey ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Öyle ya, Allah Teala demek ki bu dünyaya söz konusu koyunun leşi kadar, sivrisineğin kanadı kadar değer vermiyor. Yoksa kâfirlere bunca dünyalığı verir miydi hiç? Gördüğümüz kadarıyla bugün dünyanın tamamına yakın çok büyük bir kısmını kâfirlere vermiş durumda. Halbuki Allah katında yaratılmışların en kötüsü o kâfirlerdir.
“Yeryüzünde Allah katında kıpırdayan(canlı)ların en kötüsü o kafirlerdir ki, iman etmezler” (8/22,55)
“Ey iman edenler, müşrikler ancak bir necasetten ibarettir…” (9/28)
Malumunuzdur yine birçok ayet-i kerimede Allah (c.c) kâfirlerden, müşriklerden “leş, murdar, pislik…” diye bahsetmektedir.
Bir yandan böyle söylüyor, öbür yandan da neredeyse bu dünyanın tamamına yakınını onlara veriyor.
Demek ki gerçekten Allah katında dünya beş para etmez bir değere sahiptir. Yoksa kâfirlere zırnık koklatmazdı o dünyadan.
Peki, burada bizim yapmamız gereken nedir? İşte bizden de dünyaya bu gözle bakmamız isteniyor.
Rabbimiz bizden bu dünyaya bu gözle bakmamızı istiyor, ancak bu kadar değer vermemizi istiyor.
Kur’an-ı Kerim’in önemli bir bölümü, özellikle Mekke’de nazil olan bölümü bu dünyanın ne idüğünü, kaç paralık olduğunu bize hatırlatıp duruyor. Başta Rasûlünü ve tabi onunla birlikte bizleri uyarıp duruyor.
“Sakın öyle şeylere gözünü dikme ki, biz kafirleri denemek için onunla bazılarını dünya hayatının süsünden faydalandırmışızdır. Hâlbuki Rabbinin rızkı hem daha hayırlı ve hem daha süreklidir.” (Taha 131)
“Sakın (o kafirlerden) bazılarını sevindirdiğimiz şeylere gözünü dikme…”(Hicr 88)
“O kafirlerin refah içerisinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın. Bu az bir zevk, sonra varacakları yer cehennem, ne kötü bir durak.”(3/196,197)
Sizin de aklınıza şu anda konuyla ilgili nice ayet-i kerime gelmiştir, burada hepsini zikretmemize gerek yoktur.
Mesele, dünyanın Allah katında hiçbir değerinin olmaması meselesidir ve bizim de bu gözle bakmamız istenmektedir.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ashabını ve biz ümmetini terbiye ederken kullandığı ölçülere iyi dikkat edelim.
Bir takım ibadetleri ve yapmamızı istediği güzel şeyleri bizden isterken “Hayruddünya vema fiyha - dünyadan ve dünyada olan her şeyden daha hayırlıdır buyurur.
Mesela herkes uyurken geceleyin kalkıp iki rekat namaz kılmayı “Hayruddünya vema fiyha” ölçüsüyle ölçüyor.
Hayber’in fethi esnasında eline sancak tutuşturduğu Hazreti Ali Efendimize, önce onları İslam’a davet etmesini istiyor. Yemin ederek devam ediyor: Ey Ali, vallahi Allah’ın senin elinle bir kişiyi hidayete erdirmesi Hayruddünya vema fiyha - dünya ve dünyanın içinde olan her şeyden daha hayırlıdır,” bir başka rivayette de: Sayısız kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır, buyuruyor.
Bu ölçü, Allah’ın en önemli ölçülerinden birisidir ve müminler de bu ölçüyle ölçmeli ve tartmalıdır. Aksi takdirde asla mutluluğa erişemez ve hidayete ulaşamaz.
Çünkü bir insanın dünyada yapa geldiği hataların başı, işlediği günahların varıp dayandığı nokta dünya muhabbetidir.
İşte Muhammedî ölçü: “Dünya muhabbeti, bütün hataların başıdır!”
Bu tehlike bütün insanlar için böyledir, sıradan insanlar için de.
Ya bir de bu dünya muhabbeti hastalığına yakalananlar sıradan insanlar değil de âlimler olursa, İslam davasını omuzlamakla yükümlüler olursa, İslami Hareket mensupları olursa…
Bu dünya muhabbetine yakalananlar amirler olursa, yöneticiler olursa, dünyanın ne hale geleceğini bir düşünün. Düşünmenize de gerek yok, görüyoruz, ibretle izliyoruz.