Barış bize ne yakın, barış bize ne uzak
Toplumların kalbi doğrudan Allah Teâla`nın elindedir ve istediği gibi evirir çevirir, bu ilahi bir kanundur ve asla unutulmamalıdır, bu bir.
İkincisi, barış ve sulh bir liyakat meselesidir, toplumlar bunu ne derece hak etmektedir?
Komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi, bu ülkede huzurun birilerinin karıştırmasıyla, birilerinin sabote etmesiyle kıl payı kaçırıldığına inanmıyoruz. Bu konuda toplumun bizzat kendisini hiç de masum olarak görmüyoruz.
Her ne kadar gelinen şu noktada ülkenin her yerinden “Yeter artık bu şiddet ve kaos bitsin, artık analar ağlamasın” sesleri yükseliyor olsa da, barışı ve selameti henüz hak etmediği düşüncesindeyiz.
Bazılarımız zannediyor ki, aslında toplum sulhtan, selametten yana, barış ve huzurdan yana fakat birileri, çok az sayıda birileri bunu engelliyor, barışa tam yaklaşılmışken görünmeyen kirli eller bunu provoke ediyor.
Eğer birazcık olsa toplumla iç içeyseniz, asabiyet damarlarının ne derece kabarık olduğunu fark edeceksiniz. Bu bir kirlenmedir, belki yüz yıldan bu yana oluşan büyük bir kirlenme. Bize göre bu ülkenin en büyük problemi söz konusu bu kirlenmedir.
Şu anda toplumun büyük bir kesimiyle birlikte iktidar, PKK`li üç bayanın Paris`te öldürülmesinin ve özellikle onların cenazelerinin, yürütülmekte olan barış görüşmelerini akamete uğratmasından, sabote etmesinden korkuyor ve tamamen bu konu üzerine yoğunlaşmış durumda.
Evet, birileri de, bu cinayetleri planlayan ve gerçekleştiren birileri de bunun gerçekten böyle olmasını, bu ülkeye barışın gelmemesini istiyorlardır.
Eğer Allah Teâla isterse, birilerinin arzularını kursaklarında bırakarak tam tersine şu üç bayanın öldürülüşünü ve cenazelerini sulh ve selamete vesile bile yapabilir.
Başta belirttiğimiz gibi yeter ki bu toplum buna layık olsun, yeter ki bu toplumun çilesi dolmuş olsun, asabiyet kirlerinden arınmaya karar vermiş olsun ve bu şekilde barışı hak etmiş olsun.
Biliyor musunuz, İslam`dan önce Medine`deki Evs ve Hazrec kabileleri mutlaka her yıl birbirleriyle savaşırlardı. İslam`la birlikte bu cahiliye geleneği son buldu, İslam onları birbirleriyle kucaklaştırdı ve kardeş yapıverdi. Öylesine güzel kardeş olmuşlardı ki, bir defasında onların yanlarından geçmekte olan bir Yahudinin haset damarlarını kabarttı, daha önce birbirleriyle savaşıp duran bu iki kabilenin birbirleriyle kaynaştığı bu manzarayı çekememişti. Sinsi bir plan düşündü, Yahudilerden birisini aralarına gönderdi, onlara yaptıkları Buas savaşını ve birbirlerinden öldürdükleri kişileri hatırlattı. Maalesef Evs ve Hazrec`in birdenbire cahiliye damarları kabarıverdi, kılıçlarını çektiler ve neredeyse birbirlerine gireceklerdi. Olup bitenleri öğrenen Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz hemen onların bulunduğu yere geldi ve: “Ben aranızda olduğum halde cahiliye davası mı güdüyorsunuz?” buyurdu. Bunun üzerine Âl-i İmran sûresinden birçok ayet-i kerime nazil oldu, bütün tefsirlerde görebilirsiniz.
Hepimizin bildiği bu olayda benim dikkatimi çeken bir nokta var. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz suçu asla kışkırtıcıya, provokatöre yüklemiyor. Ardından inen ayet-i kerimeler de aynı şekilde kışkırtıcıya hiçbir şey söylemiyor. Buradan anlaşılıyor ki, kışkırtıcı onların bünyesinde hâlâ cahiliye artıklarının bulunduğunu görüyor ve o damarlarından giriyor.
Birileri bu ülke insanındaki kirlenmenin farkında olduğu müddetçe, kabarıp duran asabiyet damarlarını seyrettiği müddetçe, bir ayaklarının hâlâ cahiliye bataklığında olduğunu bildiği müddetçe elbette söz konusu bu zayıf karınlarından girecektir, her ne zaman selamet sahiline yaklaşsalar bunu engellemeye çalışacaklardır.
Kirlenmişliğimizin en büyük delili de; Bir yanda bir hafta önce Paris`te öldürülen üç bayandan dolayı ayağa kalkmış bir ülke, hem de iktidarıyla, muhalefetiyle, sağcısıyla, solcusuyla bu olaya kilitlenen bir ülke…
Öte yanda, dün savaş uçaklarıyla yerle bir edilen Halep Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve bu katliamda can veren yüze yakın imanlı öğrenci.
Ve bu ülke basınında tek satırla yer almayan bu koskoca katliam. Belki seken mermilerden birisi sınırın bu tarafındaki boş tarlalardan birisine düşse o zaman gündemde yer alabilirdi.
Ve bütün bunları Rabbimiz aynı anda görüyor ve biliyor.