Erdoğan, Savunma mı Hücum mu?
Görüldüğü gibi hem Ak Parti hem de Sayın Erdoğan şu anda tartışmasız bir şekilde savunma siyaseti izlemektedir.
Hem bulunduğu konumu koruma hem de mevcut seçmen kitlesini muhafaza etmeye yönelik bir söyleme dayanmakta. Bu arada seçmenlere de “aman ha bunca kazanımları kaybetmeyin” vurgusu yapmaktadır.
Bu söylemin omurgasını da güvenlik beka oluşturmaktadır.
Elbette Sayın Erdoğan’ın bu uyarısını dikkate alarak kazanımları kaybetmek istemeyen önemli bir kitle vardır.
Fakat bir şey unutulmamalıdır; Bir savunma ne kadar başarılı olursa olsun yüzün bir puan altına düştüğünde bile bu bir risktir. Çünkü Cumhurbaşkanı zaten böyle küçük bir puan farkıyla durmaktadır.
Buna mukabil Kemal Kılıçdaroğlu savunma siyaseti yerine taarruza geçmiş durumda. Yani mevcut gücünü korumak için değil daha önce hiç ulaşamadığı kesimlere ulaşmak için atağa kalkmıştır.
Başarılı olup olamayacağı ayrı bir konudur. İllaki gözüne kestirdiği kesimlerin tamamını kazanması gerekmez, yüzde birine, yüzde ikisine ulaşması bile rakibini güç duruma düşürmek için yeterli olacaktır.
Yani demek istiyoruz ki Sayın Erdoğan savunmayı bırakıp veya en aza indirerek taarruza geçmelidir.
Bunun anlamı, daha önce hiç ulaşmadığı, bir anlamda gözden çıkardığı kesimlere ulaşmalıdır.
Unutmayalım, bir çuval devrilerek veya yırtılarak içindekiler döküldüğünde ne kadar uğraşırsanız uğraşın, topladıklarınız asla o çuvalı yeniden doldurmaz, mutlaka hariçten ilavede bulunmanız gerekir, bu da benden size bir köylü nasihati olsun.
Şurası iyi düşünülmelidir; Savunma adına örülen duvarlar aynı zamanda kendi önünüze çekilen setlerdir, ellerinizle çizdiğiniz ve adına kırmızıçizgimiz dediğiniz çizgiler sizin ileriye geçmenizi engelleyen, sadece bulunduğunuz yere mahkûm eden çizgilerdir.
Ve bir şey daha söyleyeyim, toplumsal hayatta ördüğünüz duvarlar ve çizdiğiniz kırmızıçizgiler kendi ayaklarınıza vurduğunuz prangalardır, kendi ellerinize taktığınız kelepçelerdir vesselam.
Bakmayın yazının başlığında “hücum ve savunma” diye savaş kavramları kullandığıma, bunun tam zıddına vurgu yapmak istiyorum. Gidilmeyen kesimlere gitmek, görülmeyen insanları görmek ve onlarla kucaklaşmaktır benim hücumdan kastettiğim.
Yani bu ülkenin en çok muhtaç olduğu şey.
Duvar örmekten, çizgi çizmekten vakit bulamayan iktidar medyasından böyle bir ses gelmediği için bunları söylemek de bize düşüyor.