Ölümü de ziyaret ettik, barıştık
Adına küslük mü dersiniz, soğukluk mu dersiniz, yabanilik mi dersiniz bilmem. İyice uzaktık birbirimize.
Belki de bu durum tek taraflıydı, uzak olan bizdik, mesafeli duran bizdik.
Küslerle barışma yükümlülüğümüzün gereği olarak bu defa bayram öncesi ölümü de ziyaret ettik. Barıştık, yaklaştık birbirimize.
Aslında sık sık uğrarım mezarlara. Yaşadığımız çevre itibariyle hep bir birimizi tanırız, bir de hoca kimliğimizin gereği her cenazede zorunlu olarak uğrarız mezara.
Fakat çoktandır bir şeyin farkına vardım; her mezar ziyareti aynı zamanda ölümü ziyaret anlamına gelmiyor. Hatta ölümün hiç farkına varmadan, ölüme hiç uğramadan, ölümü hiç aklımıza ve gündemimize getirmeden mezara girip çıktığımız çok oluyor.
Halbuki Nebevi ölçüye göre bir insana vaiz ve nasihatçi olarak ölümün yetmesi gerekirdi.
Fakat gözümüzün önünde ölüp giden insanlar, onları ellerimizle mezarlarına koymamız, taziyelerinde bulunmamız bizi ölümle tanıştırmıyor, galiba bu durum bizde yalama yapmış.
Diyorum ki mademki başkalarının ölümünden beklenen dersi alamıyoruz, onun yerine hastanelerin acil servislerinin girişinde beklesek, ambulanslardan indirilen yaralıları, kaza yapanları, kalp krizi geçirenleri, yani ölümle burun buruna gelenleri izlesek, başlarından geçenleri kısaca öğrensek acaba bizi ölümle barıştırır, tanıştırır, aramızdaki yabanilik kalkar mı dersiniz?
Biz yine kendi yakınlarımızın ve tanıdıklarımızın yattığı mezarlara dönelim, her birini hatırlamaya, ölmeden önceki durumlarını gözümüzün önüne getirmeye çalışalım.
Eğer yaşınız birazcık ilerlemişse şunu göreceksiniz ki yaşadığınız şu müddet içerisinde gidenlerin sayısı kalanlardan daha fazla. Hele bir de yeni yetişen nesle fazla aşina değilseniz.
Mademki sevdiklerimizin ve tanıdıklarımızın çoğu gitmiş bu dünyadan, o halde ölümü yaklaştıralım kendimize, yani mezarı değil ölümün bizzat kendisini ziyaret edelim. Şimdiye kadar ihmal ettiğimiz bir dostu ziyaret eder gibi ziyaret edelim, bir küsle barışır gibi barışalım ve bayramlaşalım.