• DOLAR 34.582
  • EURO 36.291
  • ALTIN 2964.977
  • ...

Fetö meselesi gündemden hiç düşmedi ama bugün darbe teşebbüsünün yıl dönümü olduğu için daha yoğun bir şekilde konuşulup tartışılıyor.

Meselenin neresinde olduğumuzu tabandan birisi olarak soruyorum.

İşin emniyet ve yargı açısından nereye geldiği konusu devletin uhdesindedir, bizler de izleyebildiğimiz kadarıyla uzaktan izliyoruz.

İlgilendiğimiz bir başka yönü de, Fetö ilişkisinden dolayı haklarında KHK ile hüküm verilenlerin durumudur. Burada daha çok bu yapının tabanını oluşturan kesimdir söz konusu olan.

Görevlerini, işlerini, ticaretlerini kaybedenlerin yanı sıra önemli bir kesim de şu an cezaevlerindedir. Başta bayanlar olmak üzere bunlardan bir kısmının haksızlığa uğradıklarına dair serzenişleri hepimiz işitiyoruz. Bunun yanında ajite edilenlerin, istismar edilenlerin de az çok farkındayız.

Fetö meselesinin neresindeyiz derken birazcık da bunu kast ediyorum.

Devletin muhatap olduğu bu meselede varsa haksızlığa uğrayanlar, toplumun huzuru için her bir ferdin durumu dikkatlice gözden geçirilmelidir.

İşin bu yönünü de geçelim.

Toplumsal açıdan bakıldığında en çok merak edilen yönü; düşünce olarak bu meselenin nereye doğru gittiği, nasıl neticeleneceğidir.

“Mesele tamamdır, bu hareketin sapkın bir hareket olduğu, yanlış bir düşünceye dayandığı, özellikle darbe teşebbüsüyle birlikte hainliği net bir şekilde ortaya çıkmıştır ve böylece kapanıp gitmiştir vesselam” denilebilir mi?

Bir zamanlar en çok karşılaştığımız sorulardan birisi “Yaşar Nuri nasıl birisidir?” sorusuydu, uzun izahlar gerektirirdi. Fakat ne zaman ki müteveffa CHP’ye katıldı, artık sorular bitti, kim olduğunu uzun uzun izah etmekten kurtulmuştuk.

Evet, Fetönün yeltendiği darbe ve dayandığı dış güçler bu hareketin ne olduğunu büyük ölçüde göstermiştir, insanımızın bir kanaate ulaşmasını kolaylaştırmıştır amma… Mensuplarının, sempatizanlarının aynı kanaatte olup olmadıkları önemlidir.

Darbe öncesinde, hatta ilk ortaya çıkışıyla birlikte bu kişinin, bu yapının savunduğu düşünceler ve faaliyetleri hep gündemde olduğu için bizim meseleyi düşünce bazında ele almamız gerekmektedir.

Daha da önemlisi, Türkiye’de Müslümanlar bu meseleye bundan sonra nasıl yaklaşmalıdır? Camialar arasında nasıl bir ilişki şekli gerçekleşmelidir?

İslam âlimlerine, düşünürlerimize, aydınlarımıza bu hususta çok büyük ve titiz görevler düştüğü açıktır.

Aksi halde hamaset ve taassup sahiplerinin elinde bu yara kanayıp duracaktır.