• DOLAR 34.611
  • EURO 36.634
  • ALTIN 2938.883
  • ...
Yıllar içinde şahsen benim en çok karşılaştığım soruların başında “Sen bu camianın geçmişini biliyor musun?” sorusu gelmektedir.

Özellikle Mustazafların siyasi arenaya çıkma, partileşme kararından sonra sizlerin de en çok karşılaşacağı sorulardan birisi bu olacak. Siz konuyu nereye götürürseniz götürün, sözü nereye vardırırsanız vardırın, birileri: Tamam da, bu camianın geçmişi… deyip duracak.

Bu camianın geçmişini bundan sonraki siyasi hayatlarının önüne bir engel olarak çıkartmak isteyenleri üç kesime ayırabiliriz. Birincisi bölgedeki Marksist örgüt. İkincisi malum medya, üçüncüsü de Marksist örgütün ve malum medyanın etkisinden bir türlü kurtulamayan bazı İslami kesimler.

Binlerce kişinin ölümünden sorumlu, özellikle kendi mensuplarından yine binlercesini yok eden, şu anda da namlularından hâlâ duman çıkmakta olan bir örgütün bu camianın geçmişini sorgulaması gerçekten gülünç bir durumdur. Fakat işin acı olan yönü, bazı İslami kesimlerin bu Marksist örgütün diliyle konuşuyor olmasıdır.
Evet, bu camianın bir geçmişi vardır.

Zaten bölgede şu anda var olan her kesimin bir geçmişi vardır.

Bugün bölgede varlıkları olmayanların önceden de bir geçmişleri de yoktu. Var olma mücadelesi vermeyenler, geçmişte Müslümanca kimlikleriyle var olamayanlar bugün aynı şekilde bölgede yokturlar.

Kürdistan`da Müslümanca var olmak, var olabilmek. İşte bu camianın geçmişini özetleyebilecek en bariz özelliği budur.
Hem öyle bir var olabilmek ki, kendisi gibi bütün sol örgütleri bir bir imha eden PKK`nin; “Ya partiye katılacaksınız, ya buradan defolup gideceksiniz yahut sizi öldürürüz” dayatmasına rağmen var olabilmek…

Aynı şekilde Devletin; “Ya korucu olacaksınız yahut buradan defolup gideceksiniz” dayatmasına rağmen… Ve bu arada her iki kuvvetin aynı zamanda bölge insanına gayri İslamî bir hayat tarzını dayatma savaşına rağmen Müslümanca var olma mücadelesi vererek var olabilmek…

Marksist örgüt bölgede Müslümanlara resmen yokluğu dayatıyordu. Çünkü PKK`ye katılmak demek ne demek, yok olmanın ta kendisi değil mi? İkinci madde olarak sunulan “Def olup gitmek” de yok olmaktı. Üçüncüsü “Yahut sizi öldürürüz” maddesi de yok olup toprağın altına gitmekti.

Aynı şekilde rejimin dayatmaları da yok olup gitme anlamına geliyordu. İster korucu olmak suretiyle, ister başka bir şekilde rejimin safında yer almak suretiyle Müslümanca bir kimlik ibraz edememek, yani yok olmaktı.

İşte bu camia Müslümanca var olma, Müslümanca kimlik ibraz etme yolunu tercih etmiştir ve bunun için bir bedel ödemiştir, ödediği bu bedelin karşılığı olarak da bugün varlık sahnesindedir, hem de bütün mehabetiyle.

İyi dikkat edin! Bu camia işte bu geçmişinden dolayı bugün kalabalıkları böylesine etrafında topluyor olmasın?
Evet, bugün özellikle bölge insanının kitleler halinde bu camianın yanında yer almasının yegâne sebebi, böyle bir geçmişinden dolayı olmasın?

Hem bu ülkenin sadece Doğu ve Güneydoğusundakiler değil, batısındaki Müslümanlar da bu camiayı izliyorlar. Her ne kadar görmezlikten gelseler de aslında gözlerinin bir ucuyla hep bu camiayı izliyorlar.

Bunun sebebi, itiraf etmeseler, açıktan dile getirmeseler de; bu camianın geçmişi, bu camianın geçmişte verdiği mücadeledir.

Bir başka önemli husus:

Bu camianın geçmişinde olan kişiler, şu anda yine bu camianın sütunlarını oluşturmaktadırlar. Yani bu camianın geçmişini oluşturan kişiler ortadan kayboldular da onların yerine geçmişte hiç olmayan yeni yeni kişiler gelmiş değildir.

Daha açıkçası, bugün yüz binlerce kişiyi meydanlara toplayanlar başka başka insanlar değil, yine bizzat geçmişte de olan, geçmişi oluşturan insanlardır. Kitleler kimin etrafında toplandığının çok iyi farkındadır, bu işte bir yanlışlık yoktur.

Yoksa bu camianın geçmişinde olan, geçmişini oluşturan insanların ortadan kaybolduğunu, bugün bu muazzam kitleleri oraya toplayanların başkaları olduğunu zannetmek bölgeyi hiç mi hiç bilmemektir.