• DOLAR 34.591
  • EURO 36.273
  • ALTIN 2982.34
  • ...

“Senin bu söylediğin Lâilâhe illallah ne anlama geliyor biliyor musun? Bütün Arap dünyasını karşımıza almamız, onların putlarını reddetmemiz, kendimize düşman etmemiz demektir. Bizim buna asla gücümüz yetmez. Kavmine senin gibi kötülük yapan birisi görülmemiştir, sen git belanı başka yerde ara!”

Ebu Leheb’ti bu sözlerin sahibi, yeğeni Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın yüzüne bu şekilde haykırıyordu, “yakın akrabalarını uyar” emri gereğince Haşimoğullarını İslam’a davet etmişti Peygamber Aleyhisselam.

Bir anlamda haklıydı Ebu Leheb. Geçimi putperestlikten olan Mekke’nin menfaatini düşünüyordu, tabi bu arada kendi menfaatini de.

Bir fotoğraf da İsrailoğullarından verelim; “Sen bize gelmeden önce de sen geldikten sonra da biz hep eziyet çektik…” (7/129)

Böyle söylüyorlardı Hz. Musa’ya. Durum gerçekten öyleydi. Firavunun İsrailoğullarına Hz. Musa öncesi zulüm ve katliamlarını biliyoruz. Fakat bir de Hz. Musa ile beraber oldukları için ayrı bir zulüm başlamıştı.

İçinde bulundukları toplumda bireylerin Müslümanca düşünmesinden, Müslümanca yaşamaya çalışmasından dolayı bir takım bedeller ödediğine hem geçmişte hem de günümüzde çokça şahit oluyoruz.

Bireylerden ayrı olarak ülkelerin Müslümanca bir kimlik ibraz etmesi, bir başka deyişle, İslami düşünceye sahip olanların o ülkede etkin bir konuma gelmeleri ve dolayısıyla devlete de az çok İslami bir kimlik kazandırmaları o ülkenin menfaatlerine aykırı olabilir mi?

Elbette ideal anlamda İslami bir kimliği ibraz etmemiştir ama buna rağmen dikkat ederseniz Türkiye böyle bir kavşak noktasında bulunmaktadır.

Başta Mısır ve Körfez krallıkları ile olan ilişkilerde bu soru merkeze oturmaktadır.
Körfezdeki kralların emperyalist ABD ve Siyonizm yanlısı siyasetleri sebebiyle Türkiye ile aralarının açılması görebildiğimiz kadarıyla Türkiye'nin menfaatlerini zorlamakta, İslami duyarlılığının önüne geçmektedir.

Mısır’la ilişkilerin yeniden başladığı şu günlerde gönül isterdi ki Sisi yönetimi yaptıklarından pişman olmuş, işlediği zulmün bir kısmını telafi yoluna girmiş, zindanlarını doldurduğu Müslümanları serbest bırakmaya başlamış olsaydı, yeniden yakınlaşmanın asıl sebebi bu olsaydı.

Başta Suudi yönetimi olmak üzere körfezdeki diğer krallıklarla başlamakta olduğu söylenen ilişkiler de aynı sebeplere dayansaydı.

Fakat görünen o ki, gelişmelere hem Türkiye tarafından bakanlar hem söz konusu ülkelerin gözüyle bakanlar “ülke menfaatlerini, devlet menfaatlerini” merkeze almış durumdalar.
“Ülke menfaatleri” yüz binlerce Müslümanın hayatına mal olduktan sonra Suriye ile olan ilişkilerde de devreye girmiş görünüyor.

Hiç birimiz söz konusu ülkelerle düşmanlığın ilelebet sürüp gitmesini istemez.
Fakat bunca Müslümanın yok olduğu bu acılardan sonra lütfen birileri de bizi teselli edecek bir şeyler söylesin!