• DOLAR 34.61
  • EURO 36.643
  • ALTIN 2939.15
  • ...
Türkiye insanının önemli bir bölümü idam cezasının geri gelmesini can ü gönülden istemektedir.

Bir siyasi partinin yaptığı ankete katılanların tamamına yakınının, idamın geri gelmesini istediği ortaya çıkmıştır.

Başbakan partisinin Kızılcahamam kampında yaptığı konuşmasında Abdullah Öcalan`ın ev hapsine alınmasını veya özgür bırakılmasını isteyenlere karşı: bu anketi de kastederek, bırakın özgür bırakılmasını, halk idam cezasının geri gelmesini istiyor demiştir.

Her şey bir yana, özellikle ülkenin orta ve batı bölgelerini iyi bilenler halkın bu isteğine bizzat şahit olabilirler. Terörün şiddetlendiği zamanlarda bu kitleye kulak verdiğinizde:

“Asacaksın bunları, bak o zaman bir daha yapıyorlar mı?” şeklinde idamdan başka bir seçenek görmemektedirler.
Ne acıdır ki, doksan yıldan bu yana sadece Müslüman oldukları için devlet tarafından idam ve imha edilenleri unutan, devlete böyle bir yetki verildiğinde yine aynı yerden başlayacağını akıl edemeyen bir takım zavallı dindar basın da bu hastalığa yakalanmış durumdadır.
Af açısından bu olaya yaklaştığımızda bu gerçeği daha net göreceğimize inanıyorum.

Bizim aklımız erdi ereli bu ülkede çıkarılan aflarda devlete ve rejime karşı işlenen suçlar asla af kapsamına girmemiştir.
Her şeyden önemlisi, affetme yetkisinin kime ait olduğu her zaman unutulmuştur. Suç kime karşı işlenmişse, affetme yetkisi de ona ait olmalı değil midir?.

Birisi sizin babanızı öldürmüşse, onu affetme yetkisi sadece ve sadece size aittir, yani ölen kişinin en yakınlarına, varislerine aittir.

Durum böyle iken, bir de bakmışsınız devlet bütün suçluları bırakıvermiş ve bunun adına da af demiş. Af bu ise, zulüm hangisi Allah aşkına?

En büyük görevi adaleti sağlamak ve ayakta tutmak olan devlet, kendisine ait olmayan bir yetkiyi kullandığı için en büyük zulmü işleye gelmiştir bugüne kadar.

Ve bu arada sadece kendisine yönelik suçları affetme yetkisine sahip olduğu halde, ne acıdır ki affedebileceklerini affetmiyor.

Bu arada unutulmaması gereken en büyük gerçek; devletin kendisine karşı suç işleyenleri bizzat kendisinin, kendi zalimliğinin üretiyor olmasıdır.

Yıllar yılı estirdiği terörden dolayı karşıt terör örgütünü doğuran, son olarak kırk binden fazla insanın ölmesine sebep olan, ülke insanının yüz milyarca dolar alın terinin bu yolda heba olmasına sebep olan, bölgenin yoksulluk ve sefalet içerisinde sürünmesine sebep olan bu devlet değilmiş gibi, onun eline yeniden idam yetkisi vermek için çırpınanlar ne yaptıklarının farkına ne zaman varacaklar?

İdam cezasını isteyenler, insanımızı, bireyleri düşündükleri için değil, daha çok devlete ve rejime karşı gelenler için istemektedirler.

Birçok defa dile getirdiğimiz gibi Türkiye insanının önemli bir bölümü faşizmle kirlenmiştir, Türk ulusçuluğu ve ırkçılığı ile kirlenmiştir, Kemalizm`le kirlenmiştir, amansız bir şekilde devleti ilahlaştırma hastalığına yakalanmışlardır. Onlara göre devlete, rejime yan bakanlar hiç bekletilmeden, hiç yargılanmadan tereddütsüz derhal idam edilmelidirler.

Biz idam cezasının geri döneceğine, özellikle rejime karşı suç işleyenlerin idam edildiği günlerin yeniden geleceğine hiç ihtimal vermiyoruz.

Bizi üzen şey, şahsen beni derin derin düşündüren şey, bu koskoca kitlenin durumudur. Nasıl iyileşecekler, nasıl kemâle erecekler, nasıl tedavi olup düzelecekler?

İyice düşündüğünüzde, bu ülkede çözüm bekleyen bütün problemlerin önündeki en büyük engelin işte bu büyük kitle olduğunu göreceksiniz. Özellikle süregelen sosyal problemleri iyi niyetle çözmeye kalkışanlar, karşılarında bu büyük kitleyi bulmaktadırlar.

Başbakan ve onun gibi çözümden yana olduğuna inandığımız yetkilileri bir ileri bir geri götüren, bocalatan ve her defasında attıkları adımları geri çektiren, işte bu büyük hastalıklı kitle değil midir?

Başta Başbakan ve diğer siyasiler bu manzara karşısında ellerine bir kalem almakta ve bir hesap yapmaktadırlar; Çözüme yönelik adımlar atmak suretiyle bu kitleyi küstürüp karşılarına aldıkları takdirde ne kadar milletvekili kaybedecekler, bunun karşılığında doğudan ne kadar milletvekili alacaklar?

Önlerine çıkan rakamlar kendilerine her defasında geri adım attırmakta, “Tek millet, tek bayrak, tek anadil…” nutuklarına geri dönmektedirler.