Diyorum ki, Çaktırmadan Sessizce Büyüsek
Sizce Türkiye olarak gereğinden fazla gürültü çıkarmıyor muyuz?
Büyümek, güçlenmek elbette güzel bir şeydir, gittikçe büyüyen ve güçlenen bir Türkiye’yi sağduyu sahibi herkes ister. Hele gücünü ve büyüklüğünü başta kendi insanı olmak üzere mazlumların iyiliği için kullanacaksa...
Benim hayattan öğrendiğim bir şey var, acaba sadece Kayseri kafası mı orasını da bilemem;
Büyüyenlerin, güçlenenlerin çevreleri genişler, geleni gideni çoğalır, kapısını çalanlar fazlalaşır, bağlantıları artar, bu oranda müttefikleri çoğalır.
Bu durum sadece bireyler için değil, şirketler ve devletler için de aynıdır.
Birçok sahada az çok güçlendiğine inandığımız bugünkü Türkiye’ye bakıyoruz, gittikçe yalnızlaşıyor, dostlarını bile kaybediyor.
Gerçi birilerinin buna verecekleri cevap hazır;
“Bizi çekemiyorlar, güçlü Türkiye’yi istemiyorlar...”
Elbette bunun doğruluk payı vardır, fakat zannedildiği gibi büyük bir pay değil.
Tarihe şöyle bir bakın, ister savaş dönemlerinde ister barış dönemlerinde olsun müttefikleri olmayan bir devlet göremezsiniz. Etrafımızdaki ülkelerin tamamını düşman olarak karşımıza aldığımız hiç bir dönem olmamıştır. Birileriyle savaşıyorsak mutlaka birileriyle dost ve müttefik olmuşuzdur. Buna Haçlı seferleri de dahil, birinci dünya savaşı da dahil, yedi düvel hikayesini külahıma anlatın.
Fakat bugünkü yalnızlığımız biraz fazla garip değil mi? Hangi güçlü ittifak Türkiye’nin yanında yer alıyor?
Diyorum ki, tamam, nankörlüğün alemi yok, stratejik bir çok konuda ciddi adımlar atılmaktadır. Fakat bütün bunlar çaktırmadan sessizce yapılamaz mı?
Mesela şu rest çekme, meydan okuma işini azaltsak diyorum. Size birilerinin rest çektiğini, meydan okuduğunu düşünün, neler yapmazdınız?
Türkiye’nin bugünkü yalnızlığında meydan okuma dilinin etkisi üzerinde iyi bir araştırma yapılmalı ve üzerinde düşünülmelidir.
Mesela iktidar medyasının diline, özellikle manşetlerine hiç dikkat ediyor musunuz?
“Haddini bildirdi”
“Hodri meydan dedi”
“Son noktayı koydu”