Allah hiç bir ulusa mecbur değildir
İslami açıdan güzel bir konuma gelen Müslümanların şöyle bir korkuyu her daim taşımaları gerekir;
“Acaba bunu kaybedebilir miyim? İlim adına, irfan adına ibadet adına, uhuvvet ve mürüvvet adına bugün ulaştığım şu erdemleri bir gün kaybedebilir miyim?”
Kaybettiği takdirde akıbetinin ne olacağını iyi bilmesi gerekir. Hani Buhari’nin hemen başlarında yer alan bir hadisi şerifte Peygamber Aleyhisselam; “Şu üç şey kimde bulunursa imanın tadını tatmıştır; Allah ve Rasûlünün kendisine herkesten daha sevimli olması, sevdiğini sadece Allah için sevmesi, tekrar küfre dönmeyi tıpkı ateşe atılmaktan nefret etmesi gibi istememesidir.”
Evet, Müslüman böyle bir endişeye, cehenneme gitme endişesine sahip olması gerekir.
Böyle bir hassasiyete sahip olabilmenin birinci şartı da; bu erdemleri kendisine verenin Allah (c.c.) olduğunu bilmesi, hatta bunu hiç aklından çıkarmaması, bundan dolayı da Rabbine ayrıca şükretmesi gerekir.
Biraz daha açalım konuyu. Bir Müslüman -Allah korusun- İslam’dan uzaklaştığında asla Allah’a zarar veremez ve Allah kimseye mecbur değildir, mahkum değildir. Bu durumda kaybedenin hep kendisi olacağını aklından çıkarmamalıdır.
Bireyler bu şuura sahip olması gerektiği gibi yukarıya doğru sırasıyla aileler, sülaleler, uluslar ve milletler de bu şuura sahip olması, Allah Teala’nın ne Araplara, ne Farslara, ne Türklere, ne Kürtlere mecbur ve mahkum olmadığını hiç unutmamaları gerektiğini iyi bilmelidirler.
İslam adına sahip oldukları bütün erdemlerden dolayı Allah’a ayrıca şükretmeleri gerekir.
“Eğer biz olmasaydık...” diye başlayan cümlelerle Müslümanlıklarıyla Allah’ı minnet altında bırakma isteyenlerin sonlarının hüsran olacağını unutmamalıdırlar.
Ve Allah Teala’nın şu kanununu hiç bir zaman akıllarından çıkarmamalıdırlar: Kim Allah’ın dininden döner, başta cihad gibi emirlerini tek ederse Allah onları giderir ve onların yerine başka bir toplumu getirir. (Şu ayetlere iyi bakın; Maide 54, Tevbe 39, Muhammed 38)
Günlerdir dile getirdiğim Kemalist Tapınma dayatmasını lütfen bir de bu açıdan okuyun.
Türkler olarak asırlardır Allah’ın Dinini üç kıtaya yayma noktasından bugün aynı yerlere laiklik ve sekülerizm ihracatı yayma noktasına gelme tehlikesi var mı yok mu?
Kürtler olarak Ümmetin orta yerinde hep İslam ile aziz olmuşken, coğrafyanın tamamına şeyhler ve seydalar gönderirken, Selahaddin’in torunlarının bugün PKK vasıtasıyla köhnemiş Marksizm’in ve bilumum ahlaksızlığın taşıyıcılığını yapma tehlikesinden korkmak, ürpermek ve endişe etmeli değil miyiz?