İstanbul’u, Diyarbakır’ı fethetmek veya kaybetmek
Seksenli yıllarda Ulukışla müftüsü olarak görev yaptığım esnada bir Mehmed amcamız vardı, yazları Adana’dan gelirdi. Kollarının ikisi ve bacağının birisi ta dipten yoktu, elektrik kurumunda çalışırken geçirdiği bir kazada kaybetmişti. Güzel bir Müslümandı, vaktini zikirle, ibadetle, okumakla geçirirdi. Başta namaz sonrasındaki tesbihat olmak üzere belirlenmiş sayıda yerine getirdiği zikirleri vardı. Bir gün kendisine sordum;
“Mehmed amca; tesbihatını ve zikirlerini nasıl sayıyorsun, hiç şaşırdığın, karıştırdığın oluyor mu?” Tebessüm etti ve;
“Parmaklarımla sayıyorum, aynen sizin gibi, benim ellerim ve parmaklarım, hiç kesilmemiş gibi yerindeler” dedi. Hayret etmiştik.
Anladık ki insan bir kazada bir uzvunu kaybetmişse bile şu anda onu hissediyorsa, varmış gibi yaşıyorsa o kendisinindir, bir anlamda onu hiç kaybetmemiştir.
Toplumlar ve milletler de aynen böyledir. Bir yeri kendisinin uzvu olarak hissediyor ve algılıyorsa hiç tereddütsüz orası kendisinindir. Velev ki şu anda kaybetmiş olsa bile.
Yok eğer orayı hiç hissetmiyorsa, kendisinin eli, ayağı veya bir başka uzvu olarak düşünemiyorsa, iyi bilsin ki orası artık kendisinin değildir, isterse haritada kendi sınırları içinde görünsün.
Fetih etkinliklerinin çokça yapıldığı şu günlerde olaya bir de buradan bakılsın istedim. Malum 27 Mayıs Diyarbakır’ın, 29 Mayıs İstanbul’un fethi.
Tamam, bugün bu şehirlerin önceki sahipleri tarafından tekrar ele geçirilme ihtimali oldukça zayıftır. Fakat bununla beraber “sizin” olmaktan çıkma ihtimali hiç de uzak değildir.
Eğer yaşadığınız beldelerin her yanı buram buram sizseniz, gördüğünüz şu insanlar sizseniz mesele yok.
Fakat siz oralarda bir yabancı gibiyseniz, size ait bir şeyler göremiyor, bulamıyorsanız orada bir problem var demektir.
Sizin olmasının, sizin olarak kalmasının mücadelesi ön plana çıkmalıdır.
Zaten zamanımızın güç odakları dikkat ederseniz fiili işgale çok bir önem vermiyor.
Başta İstanbul ve Diyarbakır olmak üzere bulunduğumuz kentleri böyle bir testten geçirelim.
Yine, coğrafi sınırlarımızın dışında olduğu halde Mehmed Amcamızın tesbih çekerken hissettiği gibi elimiz, kolumuz ve parmaklarımız gibi hissettiğimiz nereler var, düşünelim ve bizimdir diye sevinelim.