Bırakın kağıdı kalemi! Vakit tamam!
Her an bu sesi duymaya hazırlıklı olmanızı tavsiye ederim, başta kendim olmak üzere.
Öğrencilik günlerimizdeki yazılı sınavlarımız arada bir gözümün önüne gelir. Saatin sonuna yaklaşırken hoca uyarmaya başlar; “beş dakikanız var, son iki dakika, cümlelerinizi tamamlayın...” Ve nihayet son sözü söyler; “Bırakın kağıdı kalemi, vakit tamam” der ve öğrencilerin getirmesini beklemeden kendi eliyle sınav kağıtlarını toplar.
İşte bu son dakikalarda öğrencilerin simalarını okuyarak çok şey yazabilirdiniz. Hem yazacağı bir şeyi yok hem de kağıdını vermek istemez, hoca da bu gerçeği öğrencinin yüzüne buruk bir tebessümle bildirir.
Evet, sevgili dostlar, “bırakın kağıdı kalemi, vakit tamam!” sesini kesinlikle hepimiz de duyacağız ve duyar gibi de oluyoruz. Var mı yazacağınız şeyler, buyurun yazın.
Bakıyorum da maşaallah herkes salgın sonrasını konuşuyor yazıyor, ona göre hesaplar yapıyor, herkese akıl veriyor, tavsiyelerde bulunuyor. Ümitvar olma adına belki bunu gerekli görebilirsiniz.
Fakat Allah için az bir ihtimalle de olsa birey olarak bu salgından sağ çıkamayacağımız üzerine de hesaplar yapalım. Bu asla bir kötümserlik değil doğru hesabın ta kendisidir.
Daha açıkçası toparlanalım, gideceğiz buradan. Salgın olduğu için değil zaten gidecektik.
Salgının şu faydası oldu ki, sınavdaki hoca gibi elimizden kağıtlarımızı almadan önce seslendi bize; “dikkat, on dakikanız var, dikkat beş dakikanız var, dikkat iki dakikanız var!” dedi. Buyurun, yazacağımız ne varsa yazalım, yapabileceğimiz ne varsa yapalım.
Ne mutlu bunun farkında olanlara. Toparlanmıştır, geriye hiç püsürüklü bir iş bırakmamış, gözü kağıdında kaleminde kalmamıştır.
Belki şu anda her birimizin bu salgına yakalanan, vefât eden bir yakını vardır, yani ölüm meleği mahallemizdedir dostlar. Hangimizin aklına gelirdi Ömer Döngeloğlu hocamızı kaybedeceğimiz. Rabbim hepsini mağfiretiyle karşılasın.
Bir daha tekrar edelim; salgın sonrasını gündem yaptığımız kadar ölümümüzü ve ölüm sonrasını da gündem yapalım.