• DOLAR 34.622
  • EURO 36.322
  • ALTIN 2926.458
  • ...

Yirmi beş yıla yakın cezaevinde kalan bir kardeşimizi dinliyorum. Üstelik bu yirmi beş yılın beş yılını hücrede tek başına geçirdiğini öğrendiğimde üzüntüm daha da artmıştı. Fakat o da neyin nesi?

“Ben kendim istedim hücrede kalmayı” deyince hayretler içinde kaldım ve sebebini sordum.

“Bitmez tükenmez tartışmalar psikolojimi bozuyor ve ömrümü boş yere tüketiyordu. Elhamdülillah hücreye geçtim ve hafız oldum, Arapçamı ve diğer İslami ilimlerimi geliştirdim” dedi. Gerçekten de mükemmelce hafız olmuş, birisi Arapçadan tercüme olmak üzere bir kaç da kitap yazmıştı.

İşte bunu kastediyorum “bazen de kendimize kaçmalıyız” derken. Aman ha “içimize kapanmalıyız” şeklinde anlamayalım.

Geldiğimiz şu günlerde içerideki siyasi atmosfer oldukça bunaltıcı bir hal almış durumda. Bölünmeler, savrulmalar, çapraz ilişkiler ve zoraki ittifaklar içinden çıkılmaz ve izah edilemez noktaya geldi, zorlandıkça zorlanıyoruz.

Dışarıda İslam âleminin durumu, Körfezde dönen fırıldaklar, özellikle Türkiye’nin kuşatılmışlığı, ne eski müttefiklerin ne yeni müttefik adaylarının güvenilir bir duruş sergilemediklerinin yanı sıra kalleşlikte yarışmaları da bizleri ciddi anlamda bunaltıyor.

Diyorum ki böylesi durumlarda biz de bir hücreye çekilmeliyiz, kendimize firar etmeliyiz, full time kendimize çalışmalıyız.

Mademki dışımızdaki dünyaya bir şeyler veremiyoruz veya ondan bir şeyler alamıyoruz, hiç değilse fitilden yanmayalım, kendi kendimizi tüketmeyelim. Tabir caizse derinlemesine büyüyelim.

Kendimiz için ciddi programlar yapalım. Tabii önce kendimizi iyice tanıyalım, neler yapabileceğimizi iyi düşünelim. Hatta dostlarımızla ve işin ehli olanlarla istişare etmeliyiz, ideal bir kitap listesi hazırlamalıyız.

Evet, bazen kendi kendimize firar etmeliyiz ve “tamam, tehlike geçmiştir” denilinceye kadar dışarı çıkmamalıyız.

Eğer bunu başarırsak dışarı çıktığımızda da birileri bizdeki değişikliğin farkında olacaktır.