• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Önceki yazımda kısaca; hiç bir cemaat mensubunun cemaatinden ayrılmaması, hatalarını içerden düzeltmesi, kendisinin başka cemaatlerin kaynaşacağı gülen yüzü olması gerektiğini, bu arada davetçilerin başka cemaatlerden adam çalma yerine İslam’la hiç tanışmamış kimselere yönelmesini söylemiştik.

FETÖ darbe teşebbüsünün ardından cemaatlerin şeffaflaşması, devletin denetimi altına alınması, diyanetin kontrolünde olması gibi değişik teklif ve düşünceler ortaya atılmış, dindarlardan bile bunu savunanlar çıkmış, bu arada devlet de kendi bildiği müdahalesini yapmaya devam etmiştir. Sanki önceden bir şey yapmıyormuş gibi.

Müslümanlar için cemaatlerin devlete karşı duruşlarından daha önemli olanı bir birlerine karşı duruşlarıdır.

Müslümanlar arasındaki en büyük problemlerden birisi birbirlerine uzak ve kapalı oluşları, kopukluklarıdır. Bir başka deyişle bir birlerini başkaları üzerinden, üçüncü şahıslardan tanımalarıdır.

Bunun daha da insafsız olanı ise birilerinin başkalarını tanımlaması, kendilerinde böyle bir hak görmesidir. “Ben seni nasıl tanımlıyorsam sen osun!” zorbalığıdır.

Bir kişinin, bir cemaatin muhatabına bizzat kendi ağzıyla kendisini tanıtması yani “ben buyum, biz buyuz” diye kimlik ibrazında bulunması onun en tabii hakkıdır. “Bizim aleyhimizde bir şey duyduğunuzda lütfen bir de bizden dinleyin” çağrısına uymak adil olanı yapmaktır.

Yine bir kişinin veya bir cemaatin karşısındakinin kimliğini bizzat ondan dinlemesi de onun iyi niyetliliğini gösteren en hakkaniyetli ve en medeni bir yoldur.

Cemaatler bir birlerine şeffaf, geliş-gidişleri eksik olmayan daimi bir irtibat durumunda olmalıdırlar.

Sonra, cemaatler arasındaki ziyaretler soğuk ve protokol icabı değil, samimi ve sıcak olmalıdır.

Bu yapıldığı zaman ne kadar büyük kazançlar elde edildiği görülecektir.

Her şeyde önce bir birlerinin aleyhindeki söylemler kesilecektir. Öyle ya, sık sık bir araya gelme durumunda olduğumuz, yüz yüze bakacağımız Müslümanların aleyhinde nasıl konuşabiliriz?

Sonra, farkında olmadan her türlü abartılı söylemlerden de uzaklaştığımızı göreceğiz. Unutmayalım ki abartılı söylemler Müslümanların önemli problemlerinden birisidir ve daha çok kapalı durumlarda kendini gösterir.

Cemaatlerin bir birlerine karşı şeffaflaşması, bir birlerini daha iyi anlamaya vesile olacağı gibi bir takım etkinlikleri ortaklaşa yapabileceklerini de gösterir. Bundan daha güzel ne olabilir?

Bu şekilde ortaklaşa yapılan etkinliklerin sayısı artıkça daha sonra “o halde biz niye ayrıyız ki?” sorusu sorulacak ve bölünmüşlükler azalacak. Velev ki böyle bir bütünleşme olmasa bile geriye gitmemek şartıyla bu noktada kalabilmek de Müslümanlar için güzel bir kazançtır.

Kısacası, Müslümanlar İslami konularda bir birlerine karşı sorumlu olmalılar ve cemaatlerinin işlerine devletin burnunu sokmasına müsaade etmemelidirler. Güvenlik konularında ise devlet zaten sana bana danışmadan yapacağını yapmaktadır.