Fazla yaklaşmayın, yanarsınız!
Evlenme, yuva kurma, eş seçimi ve aile kurumunu en güzel şekilde sürdürme konularını işlemek üzere seri sohbetlere başladık. Okuduklarımızdan ziyade bu yaşa kadar bizzat şahit olduğumuz önemli tespitlerimizi inşaallah bu köşeden sizlerle paylaşacağım.
Evet, eş seçimi esnasında fazla yaklaştığınızda yanarsınız diyorum. Aslında sadece eş seçiminde değil iş seçiminde, iş ortağı seçiminde, kısaca hayatın içinde önemli kararların hepsinde durum aynıdır; fazla yaklaşırsanız yanarsınız, kendinize yazık edersiniz, tercih hakkınızı kaybedersiniz.
Peki, ne yapmalıyız? Sakin ve soğukkanlı bir şekilde uzaktan izleyip öğrenmeliyiz, yaklaşma, yakından tanıma işini en sona bırakmalıyız.
Çocuğunuza bayramlık elbise almak üzere çarşıya çıkıyorsunuz. Ona şöyle bir tembihte bulunuyorsunuz;
“Bak yavrum, sana bayramlık elbise almak için şu kadar para ayırdım. Fakat dikkatli ol, şu dükkanların hepsini bir bir gezeceğiz ondan sonra karar vereceğiz. Daha ilk girdiğimiz mağazadakini almak için hemen karar verme, hele bunu satıcıya hiç hissettirme, velev ki beğenmiş olsan bile. Kararını içinden ver sonra döner geliriz alırız. Belki öteki mağazalarda daha güzelleri vardır, sonra pişman olursun...”
Bu usulü hayatın birçok alanında uygulamamız mümkündür fakat biz yine evliliğe, eş seçimine getirelim.
Fazla yaklaşırsanız yanarsınız derken sadece nikahsız yaklaşımların günahını kastetmiyorum, o ayrı bir konu.
Fakat eş seçiminde fazla yaklaşmak demek pat diye kendini işin işinde bulmak demek, seçme imkanını, tercih hakkını kullanmamak demektir.
Evet, şahitliğin en sağlam ve geçerli olanı gözle görmektir. Fakat eş seçimi hariç. Çünkü eş seçiminde göze değil kulağa itibar edilmelidir, gözün şahitliği daha sonra gelmelidir.
Gerek bayanlar gerek erkekler sadece gözlerinin şahitliğine göre karar verecek olurlarsa unutmasınlar ki görüştükleri o kişi elbiselerinin en güzelini giyerek dakikalarca aynanın karşısında bakımını yaparak sonra kelimelerinin, tavırlarının, jest ve mimiklerinin en güzelini seçerek gelmişlerdir.
Fakat onların gerçek kimlik ve kişiliklerini kolay kolay göremeyeceklerdir. Evdeki hayatlarından, temizliklerinden, inat durumlarından, bir takım hastalıklarından haberdar olamayacaklardır.
Peki, bunları nereden ve nasıl öğreneceksiniz? Onları yıllardır yakinen tanıyanlardan, yani kulaklarımızla öğreneceğiz. Dikkat ederseniz bu aynı zamanda yine görmeye, bir çok insanın uzun müddet görmesine dayanıyor.