İktidarlar, Cemaatler Ve Ateşle Oynamak
İçinde bulunduğumuz günler, baştan sona şiddetin hakim olduğu günler, fakat medya bu konuyu birinci gündem yaptığı için biz bir başka konu üzerinde, iktidar-cemaat ilişkileri üzerinde duracağız.
İktidarlar, kendilerinin iktidara gelmesine katkıda bulunan cemaatlere, sivil toplum kuruluşlarına bir takım imkânlar sunarlar, onların bazı taleplerini yerine getirirler.
Bir başka açıdan bakıldığında, cemaatler veya benzer yapılar bir araya gelerek iktidarı oluştururlar ve bu esnada iktidar olmanın nimetlerinden faydalanırlar, daha da önemlisi kadrolaşırlar.
Aşırı gitmemek ve başkalarına büyük haksızlık yapmamak kaydıyla biz bunları yadırgamıyoruz, herkesin beklediği bir şeydir bu. Hatta bunu atasözü haline getirmişiz bile; Bal tutan parmağını yalar.
Fakat şu anda iktidarla, herkesçe malum olan bir cemaatin ilişki biçimi söylediklerimizin tamamen dışında, hiç alışık olmadığımız bir çizgide seyretmektedir.
Biz söz konusu cemaati, iktidardan daha çok kadro talep eden, daha çok imkân, daha çok ihale ve benzer şeyler talep eden bir konumda değil, bütün bunların ötesinde çok daha değişik bir ilişki biçimi içerisinde görmekteyiz.
Hatta bir koalisyonun büyük ortağı olmaktan da öte, iktidarın karşısındaki ana muhalefetten de ileri bir noktada konumlandığını görmekteyiz.
Hakan Fidan olayıyla birlikte bu cemaatin yargıdaki dayattıklarına, Özel Mahkemelerin yetkileri konusunda direttiklerine baktığınızda diyorsunuz ki; Bu bir cemaat değil, bu bir koalisyon ortağı değil, bu bir ana muhalefet partisi değil, sanki bugünkü iktidarı bir seçim neticesinde yerle bir etmiş ve onun yerine geçmiş güçlü bir iktidardır.
Çünkü, bugünkü iktidarı bir darbe neticesinde alaşağı etmiş bir güç odağının yapacağı şeyleri yapmaya yeltenmektedir.
Son aldığımız duyumlara göre Türkiye`de bir takım İslami sivil toplum kuruluşlarına, tevhidi düşünceye sahip cemaatlere yönelik yeni operasyonlar, soruşturmalar yapılacak, özellikle bunlar El-Kaide ile ilişkilendirilecekler.
Bilindiği üzere zaten şu anda yüzlerce kişi bu ülkede El-Kaide mensubu oldukları iddiasıyla cezaevlerindedir.
Yüzlerce kilo patlayıcıyla birlikte(!) eylem yapmak üzereyken gürültülü operasyonlarla içeri alınan bu insanlar aylarca, hatta yıllarca cezaevinde yattıktan sonra suçsuz bulunarak sessiz sedasız tahliye edilmekteler. Operasyonları esnasında yer yerinden oynatıldığı halde suçsuz bulunarak tahliyeleri bu münafık medyada asla yer bulmamaktadır.
Fakat şu anda İslami camiaların karşı karşıya olduğu durum bundan çok daha vahimdir. Çünkü şu ana kadar yapılan söz konusu operasyonlar bireylere veya çok küçük guruplara yönelikti.
Şu anda, başta İHH olmak üzere bu ülkede Müslümanların yüz akı konumundaki sivil toplum kuruluşlarına ve cemaatlere El-Kaide bağlantısı iddiasıyla operasyonlar düzenleneceği haberleri almaktayız.
Herkes biliyor ki, Hakan Fidan`a yönelik operasyon aslında doğrudan Başbakan`a yönelik bir operasyondu.
Böyle bir dönemde tevhidi düşünceye mensup İslami sivil toplum kuruluşlarına El-Kaide ithamıyla cephe almak, bir anlamda savaş açmak, bir cemaatin boyunu aşacak bir meseledir.
Bugün herkes bilmelidir ki, İHH ve diğer İslami STK`lara yönelik bir operasyon, açıkça Mavi Marmara`nın bir rövanşıdır, bir hazımsızlığıdır.
Türkiye`nin içerisinde Türkiye yönetimine karşı böylesi açık bir savaşı İsrail ve ABD bile henüz başlatamamıştır.
İHH ve dolayısıyla Mavi Marmara`ya yapılacak bir operasyon, doğrudan Ahmet Davudoğlu ve Başbakan`a ve bugünkü iktidara yönelik bir operasyondur.
Böylesi bir çılgınlığı ve gözü dönmüşlüğü bir cemaatin asla göze alamayacağını, bu işin arkasında kesinlikle başka bir dünyanın, Fehmi Koru`nun ifadesiyle bir “Çevre”nin olduğuna inanıyoruz. Bu bir ateşle oynamaktır.