Empati gerçekten güzel bir şey
Kelime dışardan geldiği için bazı Müslümanlar mesafeli duruyor, birileri de sırf dışardan geldiği için sahipleniyor sanki.
Bizim gibi düşünenlerde ise “efendim, zaten empatinin en güzeli İslam`dadır” kanaati hakimdir.
Kendimizi başkalarının yerine, özellikle muhatabımızın yerine koymak anlamındadır. Aslında ‘kendinizi bir de karşıdakinin yerine koyun” diye yeri geldiğinde kullanırız.
Müsait olduğumda güzergâhımda el kaldıranları aracıma alırım, tanışırız, belki bir şeyler söyleme imkânı bulurum. Ayırım yapmadığım için bazen kız-oğlan çiftlere denk gelirim. Kısa bir tanışmanın ardından evli olup olmadıklarını sorarım. Evli olmadıklarını söylediklerinde nişanlı veya sözlü olup olmadıklarını sorarım. Hiç biri değilse kısa zamanda evlenmelerini tavsiye ederim. Bu noktada da olumsuz cevap alırsam özür dileyerek bir hamle daha yaparım, önce erkeğe dönerim;
“Evlenip çoluk çocuk sahibi olduğunuzda bir gün eşiniz dese ki; ben seninle evlenmeden önce bir başka erkekle epeyce birlikte olmuştum...” derse ne yapardınız?
Çoğu zaman irkilirler adeta yerinden fırlarlar. Aynı soruyu bayana da sorarım, o da aynı tepkiyi gösterir.
Biliyorsunuz Allah`ın Rasûlüne (s.a.v) bir delikanlı geliyor ve zina etmek istediğini söylüyor. Efendimiz de (s.a.v) bir erkeğin kedisinin annesiyle veya bacısıyla veya kızıyla veya eşiyle zina etmesi durumunda nasıl bir tepki göstereceğini sorduğunda delikanlı öfkelenip yerinden fırlıyor. Efendimiz de (s.a.v) taşı gediğine koyuyor: “İşte senin zina edeceğin bayan da mutlaka birilerinin ya annesidir ya kızıdır ya eşidir ya da kız kardeşidir.” Delikanlı derhal bu kötü düşünceden vaz geçer.
Empatiyi sadece namus konusunda değil hayatın bütün alanlarında kullanmalıyız.
Vaktiyle Diyanet`in Harput Eğitim merkezinde Elazığ eski müftülerinden Halil Hoca`nın bir hatırasını dinlemiştik. İmanı zayıf cumhuriyet valisi Halil Hoca`ya ahiret diye bir şeye inanmadığını söyleyince Halil Hoca sakin sakin konuşuyor; Vali bey, diyelim ki yenge hanım ve çocuklarınız memleketten gelirken veya giderken eşkıyalar çevirmiş ve hunharca hepsini de öldürmüş olsalar. Sonra bütün uğraşlara rağmen bu katiller yakalanmasa ve yaptıkları yanlarına kalsa... İstemez misin bir gün yeniden dirilsek ve o eşkıyalar layık oldukları cezaya çarptırılsalar, eşiniz ve çocuklarınız da uğradıkları bu felaketten dolayı bir mükâfat görseler iyi olmaz mı?” Vali o anda birden değişiveriyor ve ahiretin kesinlikle gerekli olmasına inanıyor.
Nasreddin Hocamızın empatisi de biliyorsunuz kendine hastır. Adamın birisi geliyor;
Hocam, inekler dağda, çoban da yayılırken biri biriyle kakışıyor, vuruşuyor ve biri ötekini itip kayalardan aşağı düşürüyor ve inek ölüyor. Şimdi durum ne olacak itip düşüren ineğin sahibi ölen ineğin sahibine bedelini ödeyecek mi? Hoca; olur mu canım, hayvan hayvanla vuruşmuştur ve ölmüştür. Hiç bir tazminat ve ödemeye gerek yok der. Adam sevinçle ellerini ovuşturur ve ayağa kalkar; Hocam o zaman ben işin gerçeğini söyleyeyim; bizim inek bugün dağda sizin ineği bu şekilde itip düşürerek öldürmüş!” dediğinde Hoca arkasına yaslanır ve raftaki kitaplara uzanır; şimdi mesele değişmiştir, şu kara kaplı kitabı hele bir verin bakalım!” der.