Silah, siyaset ve Büyük Şeytan
Silah ve siyaset toplumların, devletlerin elindeki en büyük güçleridir.
Bu iki büyük gücü en iyi kullanabildikleri ölçüde varlıklarını sürdürebilirler. Ülkeler arasında bir kuraldır bu.
Bu kuralı ülke içine uyarlayacak olursak siyaset maddesinin yerini adalet alır, yani kendi içinde ayakta durabilmesi için silahla, yani kuvvetle birlikte adil olması da gerekir.
Biz şu günlerde içeriden daha ziyade dışarıyla muhatabız. Silahla birlikte en az onun kadar siyasetin de ön plana çıkması gerektiği günlerdeyiz.
Günümüz diliyle ifade edecek olursak diplomasi diyoruz, masada kazanmak diyoruz buna.
Daha da önemlisi, savaşlar, operasyonlar nasıl başlar bilmem de masada çözülür hep. Ateşkes kararları masalarda alınır.
Masada güzel kararlar alınabilmesi için silahın kendini göstermesi, susmaması da bir başka kuraldır.
Yetkililer her şeyi elbette bizden daha iyi bilir ama Büyük Şeytan`la karşı karşıya olduklarını hiç bir zaman unutmamalıdırlar.
Hakaret olsun diye değil Amerika gerçekten büyük şeytandır ve muhatabı da biziz. İnsanımız epeyden beri onun her gün bir yeni şeytanlığını izleyip durmaktadır.
Durum böyle olunca herkes bir tedirginlik yaşamakta, Büyük Şeytan`ın ağzından çıkan her sözü şüphe ve tedirginlikle karşılamaktadır.
Ağzından çıkan söz derken, zaten izlediğiniz gibi bugün Büyük Şeytan`ın bir tek ağzı yok. Trump bir ağızdan konuşuyor, Pentagon başka bir ağızdan konuşuyor, dışişleri daha başka bir ağızdan konuşuyor.
Bazılarımız da bunu Amerika için bir zaaf, bir tutarsızlık zannediyor ve kimi muhatap alacakları konusunda şikayette bulunuyor. Halbuki bu onun Büyük şeytanlığının bir gereğidir.
Neyse, sözü uzatmayalım. Siyasi bir başarı elde etmenin yolu Büyük Şeytan`ın vaadleri veya üstü kapalı tehditleriyle operasyonları sonlandırmamaktır. Bugün apar topar koşup gelmelerinin bir tek sebebi ortaya konan operasyonlardır.