• DOLAR 32.399
  • EURO 34.864
  • ALTIN 2400.75
  • ...

Gazze meselesi gösterdi ki maalesef basit zekâlar ve ahlakta zaaflılar olarak yaşıyoruz.

Ya halklar olarak olayları kar-zarar merkezli hesap edebilecek bir kapasitede değiliz ya da çok ciddi ahlaki sorunlarımız var.

Sevdiklerimizin hatalarına karşı kör; sevmediklerimizin güzel seslerine karşı sağırız maalesef.

Meselelere vahiy-siyer perspektifli bakmak yerine tarih/devlet/mezhep çıkarı ile bakma gafletinde bulunuyoruz.

Oysa çok derin bir tarihsel tecrübemiz de var: Siyer!

Şii’si ile Sünni’si ile hepimizin ortak lideri olan Hazreti Muhammed(sav) düşmanlarla çevrili bir ada hükmünde olan Medine’yi nasıl yönetiyordu acaba?

Şehirde Müslümanların yanı sıra Yahudiler ve müşrikler de vardı.

Hamidullah’a göre 10 bin nüfuslu Medine’de Müslüman nüfusu bin 500 civarındaydı.

Kabileciliğin had safhada olduğu, farklı din ve inanıştaki 10 bin nüfuslu bu kozmopolit  şehrin lideri, propaganda ile çarçabuk dağıtılabilecek bu şehri hangi strateji ve akıl ile yönetti?

Önemli bir soru olduğunu düşünüyorum.

Kaldı ki bu şehir yıllarca hem askeri olarak hem de sosyolojik olarak hedef alınan bir şehirdi.

Sizce peygamber (as) ve inananlar şehre hicret ettiğinde o şehrin büyük çoğunluğu O’na(sav) şüphe ile bakmadılar mı?

Peki, Hz. Muhammed (sav) tüm bu dezavantajlara ve sayısal azlığa rağmen nasıl başardı?

Peygamberin(as) hayatına dikkatli bir şekilde baktığımızda karşımıza birliği muhafaza merkezli bir politika çıkıyor.

Mekke’de verilen mesaj Medine için de geçerli idi:

“Sizin dininiz size bizim dinimiz bize.” Aslolan Medine şehrinin korunmasıdır.

Bugüne uyarlayacak olursak;

Sizin mezhepleriniz size bizimki bize. Aslolan Filistin halkının korunmasıdır.

Peygamber (as), Medine şehir devleti dışarıdan bir baskıya uğradığında, vatandaşları birlik merkezli bir politika çerçevesinde kendi etrafında tutmaya çalışırken günümüz basit Müslüman aklı, birliği parçalamak için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Düşman, yani Yahudiler ve müşrikler o gün de birliği parçalayan her dile büyüteç tutuyordu.

Düşmanın o gün “siz Evs kabilesinden, sizler Hazreç’tensiniz sözleri ile kabileciliği teşvik ettiği ve birliği parçalama amaçlı övücü sözlerin” benzerini bugün Müslümanlar birbirlerine “sen Vehhabisin, öteki Şii, beriki selefi” sözleri ile taklit ediyor ve birliği parçalıyor.

Farkında olmalıyız! Ümmetin birliğinden kopartılan her parça ümmetin başına indirilen bir sopaya dönüşür, dönüşecek.

Düşmana karşı birlik merkezli olmayan her akıl deforme edilmiş akıldır.

Bundan dolayı birliğe çağırırken nezih ve hikmete uygun bir dil kullanmalıyız.

Hz. Muhammed(sav) bin 500 inananı ile 10 bin nüfuslu bir şehri kısa bir sürede bir medeniyet bahçesine dönüştürürken, biz 2 milyarlık İslam dünyası 8 milyonluk bir israil karşısında zavallı durumdaysak…

Evet, biz kötü Müslümanlarız.

Hem zeki olmayan hem de nefislerine gömülmüş Müslümanlarız.