Malumun ilamı
ABD, nice zamandır PYD üzerinden Suriye sahasını dizayn etmeye çalışıyordu. “IŞİD ile mücadele” adı altında en az 4 bin tır silah sevkiyatı yapıldı. Her türlü askeri destek verildi. ABD, PYD üzerinden özellikle petrol bölgelerini işgal etti. Nerede petrol yataklarına sahip veya stratejik öneme sahip bir yer varsa, PYD`yi oraya sürdü. İşgal edeceği yerleri öncelikle ağır bir bombardımana tabi tuttu. Daha sonra özel kuvvetleri ve paramiliter unsurlarla PYD`yi destekleyerek yerleşim yerlerini ele geçirdi. Eğer ABD direkt olarak bu bölgeleri ele geçirmeye çalışsaydı, bunun meşru bir siyasi ve askeri zemini yoktu. Ama PYD`yi Suriye`ye ait yerli ve mahalli bir unsur olarak göstererek ve IŞİD`in varlığını bahane ederek, bu meşruiyeti elde etmeye çalıştı. Bu meşruiyet arayışını pekiştirmek için de PKK`nin kontrolündeki Demokratik Suriye Güçlerini kurdu. Böylelikle Suriye`nin %37`sinden biraz fazla bir alanı ele geçirdi. Tamamen Amerika`nın denetiminde olan ve devletleşmenin arifesinde olan bir güç olarak PYD, Amerika`nın her istediğini tereddütsüz yapabilirdi. Yani PKK/PYD öyle bir yola girdi ki, Amerika`nın mayın eşeği olarak sürdüğü her yere gitmek zorunda olan bir paramiliter güç konumuna geldi. Karşılığında ABD ve müttefiklerinin ciddi desteğini aldı. Bütün bu süreç, tüm dünyanın gözleri önünde IŞİD ile mücadele bahanesi ile yapıldı. Perşembenin gelişi çarşambadan belli idi. IŞİD`in büyük güç ve topraklar kaybettiği, başkentinden çekilmek zorunda kaldığı bir dönemde bu askeri yardımlar daha da yoğunlaştı. ABD`nin bu gayreti, niyetinin ne olduğunu aslında açıkça ortaya koyuyordu. ABD herkese göstere göstere yapsa da burada bir devlet kurma planına sahip olduğunu resmi olarak açıklamıyordu. Ama ne zamanki Türkiye Afrin`e doğru ciddi bir şekilde yöneldi, işte o zaman ABD resmen burada kendi kontrolünde olan bir ordu kurduğunu açıkladı. Artık kartlar açık bir şekilde masaya sürülmektedir. Akdeniz`den İran sınırına kadar, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak`ta bir PKK devleti kurup bölgedeki birçok dengeyi değiştirmeyi düşünen ABD, şimdilik kısa vadede Kuzey Suriye`ye yönelmiş gözükmektedir. Bu keskin restleşme, büyük olasılıkla resmi bir savaşa dönüşmeyecektir. Burada ön plana çıkan iki seçenek vardır:
1. Şiddetli bir vekâlet savaşı başlayacaktır. Türkiye, sahada desteklediği unsurları çok daha güçlü bir şekilde destekleyecek ve özel kuvvetlerini de bu unsurların kimliği ile savaştıracaktır. Yine ABD de benzerini yapacaktır.
2. Ya da bu restleşme bir sinir harbinden sonra, iki tarafın birer adım geriye çekilmesi ve karşılıklı menfaatler çerçevesinde anlaşması ile sorunun ötelemesine evrilecektir.
Bu iki seçenek dışında, başka bir seçeneğe yönelmek, yani; tarafların karşılıklı ve direk bir sıcak temasın içine girmesi, bölgeyi ateşin ortasına atacaktır. Bu mesele Türkiye ile sınırlı kalmayacak, Rusya ve İran da bu sorunun tarafı olacaktır. Böyle bir tabloya dünya ve bölge ülkeleri kesinlikle hazır değildir. Kimse böyle bir riski göze alamaz. Türkiye tarafından yapılacak bir harekât büyük sorunları tetikleyecekse; Afrin`e, İdlip tarafından ve başka bir kimlikle operasyon yapma ihtimali ağırlık kazanır.
Ayrıca şu an ABD ile sıcak çatışmaya girmeden Türkiye`nin uygulamaya çalışacağı en makul strateji (askeri açıdan); Fırat Kalkanı Bölgesi, Hatay, İdlip ve Halep ile çevrili olan Afrin`i, Rusya ve İran üzerinden Esed ile anlaşarak çevirmek, ABD askeri yardımlarını tamamen engellemek ve bu şartlarda bir askeri harekât düzenlemek ve düzenlenecek bu harekâtta da Suriyeli unsurlara ağırlık vermektir.
Elbette, bu durumda; Esed rejimi, Rusya ve İran bunu pazarlık konusu yapacak ve karşılığında, Türkiye`den ciddi talepleri olacaktır. Suriye`de artık yeni denklemler şekillenmektedir. Daha evvelce müttefik görünümünde olan ABD ve Türkiye farklı cephelerde iken; Türkiye ile farklı cephelerde olan Rusya, İran ve Esed rejimi arasında gittikçe bir yakınlaşma meydana gelmektedir. Hatta yarın Türkiye, Suriye rejiminden daha fazla Suriye`nin toprak bütünlüğünü savunup bunun için bir takım bedeller öderse kimse şaşırmasın.