Suriye ve Irak
Resmi sınırlarla ayrılmış olan iki ülke... Ama resmi sınırların neredeyse tamamen hükmünü yitirdiği, ülke olgusunun ortadan kalktığı ve benzer sahneleri yaşayan iki ülke...
Suriye veya Irak coğrafyasında yaşanan hadiseler değerlendirildiği zaman, bu iki coğrafyanın tek parça olarak bir arada düşünülmesi lazımdır. Çünkü buralara yapılan küresel ve bölgesel operasyonlarda bu iki coğrafya tek parça olarak değerlendirilmektedir.
Irak'ın kuzeyinde IKBY'nin referandumu ile eş zamanlı, Suriye'nin kuzeyinde de federasyon hazırlıkları var. Irak'ın kuzeyindeki referandum, Irak Kürdistanı ile sınırlı iken, Suriye'nin kuzeyindeki oluşumun Suriye ile sınırlı kalmayacağı aşikar durumda. Hatta ABD, şimdiden iki bölge arasında sağlam bir lojistik hattı kurma sürecini icra etmektedir. Lojistik hat, eğitim kampları ve üsler ile ABD üsleri yan yana inşa edilmektedir. Amaç Kuzey Suriye ile Irak topraklarında kalan Kandil ve Sincar'a uzanan sağlam bir lojistik ve askeri hat inşa etmektir. Daha sonra dalga dalga yayılacak istila hareketinde Irak tarafında ana üs burası olacaktır. Barzani sonrasına yapılan bu hazırlık, şartlar gereği öne de çekilebilir. Barzani ve yönetiminin bölge denkleminin dışına itilmesi durumunda sahadaki boşluğu dolduracak en önemli aktörlerden birisi de Pkk'dır.
Hatta Amerika desteğindeki bir Pkk'ya kimsenin mani olup olamayacağı, Haşdi Şabi'nin Amerika'ya rağmen bir şeyler yapması uzak bir ihtimaldir. İş bu aşamaya geldikten sonra petrol olan her yere ABD'nin desteği ile çöken Pkk, elbette buradaki petrol yataklarını da işgal etmek için harekete geçecektir. Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeyine kadar uzanan ve buradan Akdeniz'e çıkan topraklar üzerinde tek parça bir Pkk zihniyetinin hakim güç konuma getirilmek istendiği, temel hedef olduğu izlenimi açıktır. Ortadaki tablo bu.
Barzani'ye dünyayı dar etme tehditleri savuranlar, söz konusu ABD'nin arkasında olduğu Pkk olunca seslerinin desibelini düşürüyorlar. Barzani'nin referandumu için ortalığı ayağa kaldıranlar, kendileri için daha büyük olan tehlikeyi niye görmüyorlar? Ankara Anlaşması'ndan bahsedenler ve bunun üzerinden parmak sallayanlar, Haşdi Şabi'nin ve Pkk'nın Kerkük hareketlenmesini görmüyorlar mı?
Barzani'nin saf dışı bırakılması durumunda Türkiye'nin sonrası için bir planı var mıdır? Yeni bir denklem oluşması durumunda Pkk burada en azından etkin bir alan hakimiyeti sağlasa bile bunun Türkiye için bir anlamı olmayacak mı? Türkiye'nin güney sınırı boyunca kurulacak olan bir PYD/PKK devleti, Irak'ın Kuzeyinde kurulmasa bile oluşturulan lojistik ve askeri hat ile Türkiye'deki istikrarı bozmaz mı? Ellerinde her türlü ağır silah olan ve şer bir devlet tarafından desteklenen bir yapının Türkiye'nin istikrarını tehdit etmesi ne boyutlara varır?
Siyasetçilere, uzmanlara ve stratejistlere ve danışmanlara bu soruları soruyoruz? Kürtlerden bahsedilince kırmızı görmüş boğaya dönenler, ama ABD himayesindeki yapılara ise susmak zorunda kalan ve siyaseti parmak sallama gören ve aşiret mantığı ile siyaset yapanları, tekrar düşünmeye davet ediyoruz.
Silah ve savaşın sadece üçüncü taraflara yaradığı açık bir şekilde ortadayken, müzakere masasının mevcut seçenekler içerisinde hâlâ en makul seçenek olarak durduğunu hatırlatalım. Duyguları ile hareket eden bazı ham siyasetçilerin eğilimleri, devlet politikasına dönüşmemelidir. Beyler, aşiret kavgası ile devlet siyasetini birbirinden ayıralım. Artık Kürtleri de aşiret, örgüt olarak görmekten vazgeçelim. Kürt siyasi önderlerini de "peşmerge, aşiret reisi" gibi kelimeler ile aşağılamaktan vazgeçelim.
Temennimiz odur ki, bölgedeki tüm Müslüman halklar; birbirlerini inkâr etmeden, aşağılamadan, haklarını gasp etmeden, adalet ve kardeşlik temelinde müzakere ile sorunlarını çözerler. Unutmayalım ki her yeni çatışmanın birçok maddi zararının yanı sıra, en büyük zararı; halkların birlikte, kardeşçe yaşama iradesini ortadan kaldırmasıdır. Felaketin en büyüğü budur. Zihinsel hendekler, maddi sınırlardan daha çok etkili ve tehlikelidir.