Ortadoğu satrancı
Uluslararası arenadaki politik hamleleri, kurulan ittifakları, yaşanan süreçleri; ilkeler temelinde değerlendirecek olursak, çoğu kez yanılırız. Sarsılmaz zannedilen ilişki ve ittifaklarda olmadık kırılmalar yaşanabiliyor. Özellikle her an dengelerin değişmeye aday olduğu Ortadoğu`da her türlü değişim yaşanabilir. Rüzgarın seyri bir anda değişebilir. Çünkü ülkelerin politikalarına yön veren ilke ve prensipler değil, o esnada politik arenada esen rüzgarın yönü ve kuvvetidir.
Türkiye, Ortadoğu`da yavaş yavaş popülaritesini kaybetmeye başlayınca, bazı hamlelerini ve yol haritasını revize etmek durumunda kaldı. Tamamen kaybettiğini düşündüğü unsurları dışarıda bırakarak, hatta bu unsurları silmeye çalışarak, bu unsurların yakın müttefikleri ile olan temasları yoğunlaştırdı. Güçlü bir hamle için, diplomatik zeminde mevzi kazanmaya çalışıyor. Özellikle Suriye`deki çatışmaların Şam`a dayanması ve Suriye rejimine gidici gözü ile bakılmasından sonra çabalar daha da yoğunlaştırıldı. Suriye, Ortadoğu`daki nerdeyse her ülkeyi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiriyor. Suriye`de iktidar değişikliği ve bu değişikliğin hangi yönde gerçekleşeceği mevzusu, herkesin takip ettiği bir konudur.
Buradaki bir iktidar değişikliği, birçok yönden; ilk etapta İran, Suriye, İsrail,
Türkiye, Irak ve Lübnan`ı ilgilendiriyor. İkinci halkada ise; Ortadoğu`daki tüm ülkeleri, Rusya`yı ve ABD`yi ilgilendiriyor. Hatta Kürt meselesi gibi yerel problemlerde bile bir iktidar değişikliğinin izleri güçlü bir şekilde hissedilecektir. İran, bu denli hayatî bir meselede bu günkü iktidarın kalmasından yana tavır koyarken Türkiye ise bu iktidarın kesinlikle gitmesi üzerine tüm hesaplarını kurmuş.
Suriye konusunda, iç savaşın tırmanması durumunda neredeyse Suriye`ye müdahale açık açık dillendirilmeye başlandı. Diğer yandan Suriyeli muhaliflerin Türkiye`de her tür etkinlikte bulunabilmesi için gereken kolaylık sağlanıyor. Silahlı muhalif unsurlar bile Hatay`da konuşlanıyor ve gerektiğinde tekrar Suriye topraklarına giriyor. (Buna mukabil oluşan bu atmosfere fırsat gözü ile bakan PKK, Beşşar Esed ile temaslara girip yardıma hazır olduklarını belirtti.)
Türkiye; Suriye cephesinde gemileri yakıp tüm hesapları Beşşar Esad sonrası için yaparken, diplomatik girişimleri de hızlandırdı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Rus meslektaşı ile bir araya geldi. Türkiye Dışişleri Bakanı İranlı mevkidaşı Salihi ile de görüştü. Dışişleri Bakanı, Lübnan`a yaptığı ziyaret esnasında Suriye`nin müttefiği olan Hizbullah ile görüştü. Yine Suriye yönetimi ile bir sorunları yok gibi görünen, Suriye`de misafir olarak durup son olayları Suriye`nin içişleri olarak değerlendiren ve olaylarda tarafsız kalmaya çalışan HAMAS`ın siyasi lideri Halid Meşal; Türkiye`ye davet edildi.Gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla bu görüşmelerde Suriye meselesi kesinlikle gündeme gelmiş. Ve şu aralar Hamas`ın Suriye`den Mısıra taşınması ve bunun yanı sıra Türkiye`de büro açıp Suriye`ye alternatif olarak
Türkiye`nin misafiri olması konuşuluyor. HAMAS`ın Ürdün`e yaptığı tarihi ziyareti de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Devam edelim. Güney Kürdistan`ın yerel lideri davet edildi ve Türk yetkililer buraya ziyarette bulundular. İrakiye blokunun Şii-laik lideri İyad Allavi Ankara`ya davet edilip görüşmeler yapıldı. Yine Irak`ın etkin simalarından Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi Lideri Ammar el Hekim, Ankara`ya davet edildi. Davutoğlu`nun Tahran ziyareti sırasında da Muktada Sadr ile bir görüşme yapıldı. Yani Maliki dışında, Irak`ın etkin tüm simaları ile görüşüldü ve Türkiye`nin bölgesel olaylara yaklaşımının mezhep temelinde olmadığının özellikle altı çizildi. Türkiye`nin yıldızının barışmadığı Maliki dışında, herkese iyi niyet eli uzatıldı. İran da buna dâhildir.
Ve son olarak da, önce körfez ülkelerinden devlet yetkililerinden bazıları Ankara`yı ziyaret etti. Sonra, Abdullah Gül`ün körfez ziyareti geldi. Suriye`deki krize yönelik BM`de Arap Birliği ve Batılı ülkelerin ortaklaşa hazırladığı karar tasarının görüşüldüğü günlerde, Ankara`nın Suriye krizindeki rolü yeniden gündeme geldi. 28 Ocak 2012`de Türkiye`de gerçekleştirilen Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Toplantısı`ndan hemen bir gün sonra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Birleşik Arap Emirlikleri`ni (BAE) ziyaret etti. Bu ziyaret her ne kadar ekonomik gündemli olsa da, ziyaret öncesi ve ziyaret esnasında Abdullah Gül`ün açıklamaları her şeyi ortaya koyuyor.
Türkiye`nin açık bir şekilde Körfez ülkelerinin Suriye konusundaki politikalarını desteklediği görülmektedir. Abdullah Gül`ün şu açıklaması aslında Türkiye`nin, gelinen nokta itibari ile, Suriye meselesindeki bakış açısını özetlemektedir:
“Biz başından itibaren, geçen yıl söylediğimiz şey, ‘Bu işler, rüyanızda göremediğiniz noktalara gelecek. Onun için bugün ne yaparsan katkısı olur; ama yarın ne yaparsan yap, geç olur` demiştik. Şimdi artık her şey için geç. Dün de Şam`ın etrafında büyük olaylar oldu.”
Gelinen nokta itibari ile, hem Beşşar Esed`siz Suriye ve hem de Nuri El Malik`siz bir Irak; Türkiye ile İran arasındaki anlaşmaya bağlı gibi görünüyor. Bu husus, Türkiye`nin şu an gerçekleştirmeye çalıştığı politikadır. İran`ın özellikle Irak`ta Nuri El Malik`e alternatifleri çoktur. Ama Suriye meselesinde şu an ufukta elinin altında alternatif yok. Çünkü tüm hamlelerini Esed üzerinden yaptığı için İslami kesimi, Amerikancısı, Kürdü ile tüm muhalefet ile mesafelidir. Dereyi geçerken at değiştirilmez; ama bu İran`ın yabancı olduğu bir usül de değildir.