• DOLAR 34.653
  • EURO 36.458
  • ALTIN 2952.293
  • ...

Olası Musul operasyonu öncesi Türkiye ve Irak Yönetimi Başbakanı El İbadi arasında tehlikeli bir restleşme yaşanıyor. ABD, bu restleşmede tarafını açıkça belli ediyor. Musul`a yapılacak bir operasyonda Türkiye`nin koalisyonun bileşenlerinden birisi olmadığını açıklıyor. Irak`ın Şii yöneticileri, özellikle de milis liderleri, Türkiye`yi üst perdeden tehdit etmeye devam ediyor. İran, Irak ve ABD; kesinlikle Türkiye`nin Musul operasyonunda yer almasını istememektedir. İran ve ABD, bu noktadaki itirazlarını Haydar El İbadi üzerinden yapmaktadır. Türkiye`yi Musul operasyonunun dışında tutmak için de Türkiye`nin Başika`daki askeri varlığı tartışma konusu yapılıyor. Hatırlanacağı üzere, Türkiye`nin buradaki varlığı, Irak`ın daveti üzerine daha belirgin hale gelmişti.  Irak, bu itirazı, egemenlik haklarının ihlali ve parlamentodan çıkardığı karar ile Türkiye`yi düşürdüğü işgalci pozisyonu üzerinden yaparken; Türkiye ise, Irak`ta varlığı olan ve egemenliğini tehdit eden unsurların varlığı üzerinden, askeri varlığının meşruiyetini savunmaktadır. Irak`ta “yetmiş yedi milletten” askerin var olduğu bir gerçek iken, İbadi`nin egemenlik hakları gerekçesi ile Türkiye`ye yüklenmesi, son derece ilginçtir. Ortada o kadar çok işgalci var iken, Türkiye`yi işgalci olarak mahkûm etmesi de yine düşündürücüdür. Bu restleşme fiili vakaya dönüşürse ve siyasi yetkililer gereken sağduyuyu göstermez ise, kapıda büyük bir tehlike var demektir. Buradaki tablo, Suriye sahası ile beraber aynı karede mütalaa edilecek olursa, tehlikenin büyüklüğü daha bariz bir şekilde ortaya çıkar.

Musul operasyonu, birçok dengeyi değiştirme potansiyeline sahiptir. Musul operasyonuna kimlerin katılacağı son derece önemlidir. Çünkü Musul`un IŞİD`in elinden alınması durumunda operasyonda bulunanlar, Musul üzerinde hak iddia edeceklerdir. Bu noktada herkesin apayrı bir hesabı vardır.

Amerika`nın buradaki temel stratejisi, çelişkileri artırmak ve derinleştirmek ve şu çelişkilerin doğurduğu imkânlardan istifade etmektir. Amerika, pazarlığı kızıştırarak maksimum kâr elde etmeye çalışmaktadır. Oluşturulan denklemle, tarafların hedeflerine ulaşması için mutlaka ABD`nin yardım ve onayının alınmasının gerekeceği bir tablo oluşturulmaktadır.

Türkiye açısından Musul operasyonunun en önemli boyutlarından birisi de PKK ve bileşenlerinin bu operasyonda yer alıp almayacağıdır. ABD`nin tercihi PKK`nin bu operasyonda yer almasından yanadır. Ama çok daha büyük ve cazip bir alternatif belirirse, ABD`nin tercihi değişebilir. PKK`nin Musul operasyonuna katılması ve Musul`un alınması durumunda, Şengal`in ikinci bir Kandil olacağı kesin gibi görünmektedir. PKK`nin Şengal çevresinde gasp ettiği veya satın aldığı köylerin varlığı da göz önünde bulundurulursa, Pkk`nin bir savaş sonrası Musul`a yerleşip varlığını yarı resmi bir kabule dayandırması, Türkiye açısından sıkıntılı bir netice olacaktır. Böyle bir süreç, Barzani`yi de sıkıntıya sokabilir.

Bölge ülkeleri açısından ise Musul operasyonunun en önemli boyutu, yerleşik dengeleri bozmaması ve demografik yapıyı değiştirmemesidir. Bu operasyonun içindeki Şii unsurların ezici ağırlığı göz önünde bulundurulduğu zaman, olası bir mezhebi kırılmanın yaşanması, bir felaket olabilir. Özellikle Şii milis güçlerinin pervasız yaklaşımları, bir felaketin kapısını açabilir. Suriye sahasında belirginleşen mezhebi fay hatlarının, Musul`daki operasyon esnasında ve sonrasında, sürece yön vermesi, bölgesel bir krizi tetikleyebilir. Yani bu süreçte rol oynayan bölgesel ve yerel aktörler kontrollü davranmazlar ise, hem Irak hem de Irak`ın komşuları, oluşan tablodan olumsuz etkilenecektir. Musul`un alınması durumunda, tapu kayıtları ve nüfus kayıtları muhafaza edilmeli ve kesinlikle bir tehcir hadisesi yaşanmamalıdır. “Oldu bittiye” getirilecek olan bir süreç, yarın daha büyük krizlerin yaşanmasına sebebiyet verecektir. Özellikle ABD ve müttefiklerinin mezhebi fay hatlarını harekete geçirmeye çalıştıkları ve bu doğrultuda bir tablo için çaba sarf ettikleri görülmelidir. İslam dünyasının etkin aktörleri, çelişkilerin mantar gibi türetildiği bir zeminde, her an kendilerinin bir “oldu bitti” içerisine girme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu gerçeğini görmelidirler. Bu itibarla, birçok şeytani elin karıştırdığı bir sürecin, temkinli olarak karşılanması gerekir. Çelişkileri fırsata dönüştürme stratejisi yerine, İslam ümmetinin maslahatı ekseninde, ilke ve prensiplerin belirleyiciliğinde hareket etmek gerekir. Yoksa, Dimyata pirince giderken, bütün İslam ümmetini evdeki bulgurdan da edersiniz. ABD`nin düşmanlığı ortada iken, Büyük Şeytan`ın oluşturduğu çelişki dalgaları arasında rant elde etme hevesine kapılan siyasi liderlere ve ülkelere yazıklar olsun.