• DOLAR 34.667
  • EURO 36.902
  • ALTIN 2936.97
  • ...

Barış ve istikrarı sağlama bahanesiyle, Orta Afrika Cumhuriyetinde Müslüman katliamı devam ediyor. Fransızların Müslümanlara yönelik katliamları bir yana, buradaki yerli Hıristiyan çetelerin elleriyle Müslümanlar katliamdan geçiriliyor. Fransızlar, Müslümanları silahsızlandırıyor. Silahlı Hıristiyan milisler de, Fransa`nın destek ve kışkırtmaları ile bu mazlum coğrafyada terör estiriyor. Her geçen gün, Avrupa nezdinde bu işgale verilen destek artıyor.

Buradaki Müslümanlar, kaosun bitmesini, barış ve istikrarın tesisini istedikleri halde, Hıristiyan çeteler durmadan terör eylemlerine başvuruyor. Hıristiyan teröristler; camileri, evleri yakıp yıkıyorlar. Müslümanların iş yerleri talan ediliyor.

Fransızlar yaptıkları açıklamalarda, başta başkent Bangui olmak üzere, bir çok yerde sükuneti sağladıklarını iddia ediyorlar. Sükuneti sağlamadan kasıt, elbetteki Müslümanların silahlarını toplayıp savunma güçlerini ortadan kaldırmalarıdır. Onlara göre, Hıristiyan çetelerin terörü kaos sayılmıyor. Zira, yapılan katliam ve talanların birçoğu Fransız askerlerinin gözleri önünde gerçekleşiyor. Daha doğru bir ifade ile işgalcilerin kontrolünde gerçekleşiyor. Tarihte birçok örneği olduğu gibi, istikrarı sağlama bahanesi ile bir coğrafyayı işgal eden Batılılar, bu alanları Müslümanların direnen unsurlarından temizledikten sonra, sahayı Hıristiyan teröristlerin olmayan insafına terk ediyorlar.

Fransa`ya göre, istikrarı dinamitleyen buradaki Müslüman Seleka milisleridir. Bunların etkisiz hale getirilmesi en önemli hedeflerden birisidir. Çatışmanın tarafı olan Hıristiyan çeteler ve teröristler görmezden geliniyor. Bu çetelerin terör eylemleri sadece Seleka milislerine yönelik değildir. Çeteler, ülkedeki Müslüman sivilleri hedef almaktadırlar.

Basının girebildiği yerlerde bu vahşet bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Başkent Bangui`ye girebilen gazeteciler, bu duruma şahitlik ettiklerini ve görüşme fırsatı buldukları Müslümanların bu durumu iliklerine kadar yaşadıklarını aktarıyorlar.

Kendisi ile görüşülen Müslümanlardan birisi, çetelerin saldırıları sonucu caminin ve evlerinin tahrip edildiğini söylemiş. Bir başkası ise, aralarında kendi kardeşinin de bulunduğu dört Müslümanın vahşice katledildiğini ve buradaki çetelerin yanı sıra yanı başlarındaki Hıristiyanların da bu kıyıma eşlik ettiklerini ağlayarak anlatmış.

Bölgedeki bir cami komitesi başkanı olan Yahya Ebu Bekir isimli şahıs da, son olaylarda 100`den fazla Müslüman`ın katledildiğini belirtiyor ve ekliyor: “Kadınlar, çocuklar, hatta hamileler bile Hıristiyan çeteler tarafından katledildi. Çeteler, insanların uzuvlarını kesti. Cinsel organları kesilen insanların da cesetlerini gördüm.”

Adının Selma olduğunu söyleyen bir kadın, “Dört çocuğumu öldürdüler, iki oğlumu, iki kızımı” derken, çocuklarının 10, 8, 6 ve 2 yaşlarında olduğunu ifade edip saldırıda anne ve babasını da kaybettiğini ilave etmiş.

Hüseyin isimli bir şahıs da; Fransızların, insanları çetelerin insafına nasıl terk edip çeteler tarafından en acımasız şekilde öldürülmelerini sağladıklarını anlatıp “bu nasıl bir barış gücü”, diye sormuş.

Buna benzer nice acı ve gözyaşı ile yoğrulmuş olan hikâyeler anlatılıyor.

Yine kamuoyuna yansıyan videolarda, Müslümanların uğradıkları katliam ve zulümler açıkça görülüyor. Bu videolarda, kan gölü içerisinde yerde yatan cesetler görülüyor. Yine bazı video görüntülerinde, insanların uzuvlarının kesildiği, parçalandığı görülüyor. Bütün bu görüntüler, çok zor şartlar altında görüntülenip kamuoyuna yansıtılabilmektedir. Dolayısıyla kamuoyuna yansıyan bu fotoğraflar ve görüntüler, buz dağının sadece görünen yüzüdür. Bu fotoğraf, yaşanan katliamın büyüklüğünü ve acımasızlığını açıkça gözler önüne sermektedir.

Tarih boyunca gittikleri her coğrafyaya kan, gözyaşı, ölüm ve vahşetten başka bir şey götürmeyen Batılılar, bu mazlum coğrafyada yine aynısını yapıyorlar.

Bütün bunlar alt alta konulup toplandığında, acaba sonuç  “Barış ve istikrarı sağlama mı?” çıkıyor? Batılılara göre; Müslümanlara sürek avı düzenlemenin adı, barış ve istikrarı sağlama harekâtı olmuş. Onlara göre “barış ve istikrar” demek, Müslümanları vahşice katliamdan geçirilmesidir. Bütün bu gerçekler ortada iken, başta İslam dünyası olmak üzere, tüm insanlığın sükutu, utanç vericidir. Kimse bu işgalin hangi hak ve hukukla gerçekleştirildiğini sormuyor, sorgulamıyor.

Kimse buradaki mazlum Müslümanların dramını gündeme taşımıyor. Müslümanlar, bu katliam tablosu karşısında üç maymunları oynuyor. Film seyreder gibi Müslümanların katliama tabi tutulmasını seyrediyor.

Bütün bunlardan sonra şu soruyu sormak istiyoruz:

Sahi biz hangi kardeşlikten ve hangi ümmet ruhundan bahsediyoruz?