• DOLAR 34.368
  • EURO 36.352
  • ALTIN 2823.883
  • ...

İki elimiz kanda olsa da Gazze’yi gündemden düşürmemek lazım ve baş gündemimiz; Gazze’deki soykırım ve insan hakları ihlalleri olmalıdır. İki eli yağda ve balda olan bizler, kanları, boğazlarından aşağı inen ve iki eli kanda olan Gazzeli mazlumları unutuyoruz. İnandığımız din ve değerler, bu zulme karşı başkaldırmayı ve cihad etmeyi farz kılarken; biz asgari insani sorumluluklarımızı bile yerine getirmekten aciziz. Hatta bu ümmet içerisinde Müslümanlığını ve insanlığını yitirmiş öyle bir taife var ki; insanlık tarihinin nadir şahit olduğu vahşetlerden birisi yaşanırken, terör örgütü israil’e lojistik destek sağlamaktadır. Tüm uyarı ve ikazlara rağmen, suç işleyip bir terör örgütünün katliamlarına ortak olmaktadır. Onurlarını ve şereflerini, “ticaret” adı altında satmaktadır. Bu onur ve haysiyet fukarası taife, bu ümmetin mazlumlarını sırtlarından hançerlemektedir. Bu onursuzluğun sağında solunda, gerisinde berisinde, önünde arkasında, kim varsa daima lanet ile anılacaklardır. Bu onursuzluğa engel olmayan hükümet de büyük bir vebal altındadır. Hükümet, bu onursuz ticarete niye sessiz kalıyor? Sahadaki gözlemimiz şudur: Şimdiden artık bir daha hükümete oy vermeyeceklerini söyleyen çok ciddi bir seçmen kitlesi var. En önemli gerekçe olarak hükümetin Gazze konusundaki başarısız tavrı ve gemi ticareti konusunda, bu rezalete engel olmaması gösterilmektedir. Bilinmelidir ki; mazlum kadınların ve çocukların kanlarının döküldüğü yerde; gücü yettiği halde sessiz kalanlar ve ihanet içerisinde olanlar asla iflah olmayacaktır. Bu mazlumların her iki dünyada kanlı elleri bu şahısların yakasında olacaktır.

İslam âlimlerinin cihad çağrıları, mazlum çocukların feryatları, kadın ve çocukların, “bize yardım edecek kimse yok mu” çağrıları; maalesef ölü ruhları diriltmeye yetmemektedir. Akıllarına, vicdanlarına ve ruhlarına ölü toprağı serpilmiş olan onursuz sürüleri ve kalabalıkları ayağa kaldırmaya hiçbir şey yetmemektedir.

Gelinen aşama itibariyle çok kritik bir noktadayız. Açlık, bombalarla beraber soykırım aracı olarak kullanılmaktadır. Tarihin gördüğü en ağır bombardımandan kurtulan mazlumlar, açlık ve susuzluk ile öldürülmek istenmektedir. Yüz binlerce insan Refah şehrine sıkışmış durumdadır. Buraya yapılacak olan çok ağır bir bombardıman ve kara harekâtı, yüz binlerce sivilin katledilmesi anlamındadır. Herhalde insanlık tarihinin küçük bir toprak parçasında gördüğü en büyük katliam olacaktır. Süreç bu denli kritik bir aşamaya gelmiştir. Ama her nedense, üzerinde “Müslüman” etiketi olan yöneticiler, hala onursuz duruşlarında ısrar etmektedir. Gazze gündemimizden düşmektedir. Halklar olarak tepkimizin her geçen gün daha fazla yükselmesi ve liderlerimizi harekete geçirmek için daha yoğun bir çaba içerisine girmemiz gerekirken, “haşlanmış kurbağa sendromuna” müptela olduk. Ya bugün ya da hiçbir zaman… Ya onurumuzla ayağa kalkarız ya da kıyamete kadar günahımıza ve utancımıza ağlarız, aldığımız her nefes bize kurşun kadar ağır gelir.

Gazzeli bir kız çocuğu olan Cüveyriye, “Müslüman” etiketli sözde liderlere şöyle sesleniyor:

“Sizi satarsak sizi kim alır ki? Sizi kim, niye alsın? Siz hiçbir işe yaramazsınız. Çürümüş bir malı bizden kim alır? Kuklaları, korkakları ve pislikleri bizden kim satın alır? Zamanın bile kendisinden utanç duyduklarını kim satın alır? Sizi satacağım ama kime? Evi koruyan bir köpek değilsiniz ki bir değeriniz olsun! Üzerine binilen bir katır ya da eşek değilsiniz ki bir değeriniz olsun! Yenilecek bir tavuk ya da sevilecek evcil bir hayvan da değilsiniz! Sizi kime satacağız? Asla satamayız çünkü bir değeriniz yok. Eğer bize bir iyilik yapmak istiyorsanız defolun gidin.”

Ey “Müslüman” etiketli liderler, bu küçük kız çocuğun, tarihe mal olan bu sözlerine bir cevabınız var mı?