• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...

Pandemi krizi ile beraber, gıdanın stratejik önemi bir kez daha hatırlandı. Yine Ukrayna-Rusya savaşı, tarımda kendisine yeten bir ülke olmanın ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu bir keza daha göstermiştir. Bilim ve teknoloji ne kadar stratejik bir öneme sahip ise tarım da en az bu denli öneme sahiptir. Özellikle küresel kriz ortamında bunu çok daha net olarak görebiliyoruz. Tarımın ve gıdanın önemini anlama için bir krize hacet yoktur. Basiretli yönetimler, daima tarımda kendi kendisine yeten ülke konumunu muhafaza etmeye çalışırlar. Bu hedefe ulaşmak için de devletin destek ve planlamasına ihtiyaç vardır. Çiftçi ve emekçiler, madden ve manen emeklerinin karşılığını alabilmelidir. Eğer bu sağlanamıyorsa, çanlar çalıyor demektir. Tarımsal üretimin her geçen gün daralması demek mutlaka bir gün denizin tükeneceği anlamındadır. Bir ülkenin politik bağımsızlığı için nasıl ki enerjide kendi kendisine yetmesi gerekiyorsa, tarımda da kendi kendisine yetebilmelidir. Normal zamanlarda başka yerlerden karşılanan gıda ihtiyacı, kriz anında karşılanamayabilir. Bu da büyük bir toplumsal sorun demektir. Hele gıdayı silah olarak kullanan ülkeler sizin tedarikçiniz ise böylesi zamanlarda sıkıntı daha da büyür.

Bugünlerde Türkiye’deki çiftçilerin en büyük sıkıntılarından birisi; çiftçinin, devletin açıkladığı fiyattan tahılını satamamasıdır. Randevuların alınamaması gibi bazı teknik konular ve sorunlar dile getirilmektedir. Vatandaşta hâsıl olan kanaat; bu yavaşlamanın bilinçli olarak yapıldığı ve devletin iç piyasadan daha az buğday alıp asıl alımı daha düşük fiyattan dış piyasadan yapmak istediğidir. Çiftçi, ofise ürününü satma imkânına sahip olamayınca da bazı spekülatörlerin olmayan insafına mahkûm olmaktadır. Çiftçilerimiz, devletin açıkladığı alım rakamı ile tüccarın verdiği fiyat arasında çok ciddi bir rakam olduğunu beyan etmektedirler. İlgili kurumlar bir an evvel bu soruna el atmalı ve çiftçilerimizin endişelerini gidermeli ve mal alımı yapmalıdırlar. “Çiftçiyi yaşat ki, tarım yaşasın.” Bugün adeta nefessiz kalan çiftçi, mallarını satamaz ise yarın üretim yapacak çiftçi bulamazsınız. Dış piyasadan ucuza buğday teminine giderseniz ve çiftçinin malı elinde kalırsa veya ucuza satmak zorunda kalırsa, böyle bir sürecin sürdürülebilir olmadığı gerçeğinin altı çizilmelidir.

Sebze ve meyve üreticisi çiftçilerimiz de mallarının ve emeklerinin karşılığını alamamaktan yakınmaktadır. Tarımda, hem çiftçi hem de son tüketicinin mağdur olduğu bir süreç yaşamaktayız. Özellikle kısa sürede çürüme durumu olan domates gibi ürünleri çok ucuza satmak zorunda kalmaktadır. Çok ucuza aracıların eline düşen ürün, son tüketiciye fahiş bir fiyattan ulaşmaktadır. Aracılar ve gözü doymak bilmeyen asalak taife, çiftçinin alın terini sömürdüğü gibi ekonomiye büyük bir darbe vurmaktadır. Vatandaş, ucuza ürün tüketme imkânına sahip iken, bu asalak ve açgözlü aracılar yüzünden mağdur olmaktadır. Bu itibarla; başta hal yasasının çıkarılması olmak üzere bu konuda gereken yasal ve teknik adımlar atılmalıdır. Türkiye, tarımda kendi kendisine yetebilen bir ülke olmayı milli ve stratejik bir hedef olarak belirlemelidir. TİGEM, güçlendirilmeli ve bu kurum marifeti ile devletin tarıma elverişli olan atıl arazileri, ekonomiye kazandırılmalıdır. Teknolojinin bu denli geliştiği bir dönemde sınıra yakın yerlerde artık mayınlara ihtiyaç olmadığı gerçeğinden hareketle; mayınlı bakir araziler mayından arındırılıp derhal tarıma kazandırılmalıdır. TİĞEM marifeti ile ve bir kısmı da vatandaşa kiralanarak bu devasa potansiyel değerlendirilmelidir.

Son sözümüz:

“Çiftçiyi yaşat ki tarım yaşasın, devlet yaşasın.”