• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...

Türkiye, tarihi bir seçimin atmosferine girmiş bulunmaktadır. Bu seçim, sadece Türkiye’yi değil, bütün bölgeyi ve hatta dünya siyasetini etkileyecek bir keyfiyete sahiptir. Türkiye’de mevcut iktidarın devamı veya değişmesi arasında çok fark vardır. İktidarın değişmesi ile beraber içeride ve dışarıda Türkiye’yi ve bölgeyi çok farklı bir atmosfer beklemektedir. Dolayısı ile son derece kritik bir öneme sahip olan bu seçimin ehemmiyetinin vatandaşlar tarafından görülmesi gerekir. Tarihi bir dönüm noktasındayız. Bu itibarla; tercihini yapacak olan seçmenin ve siyasi partilerin, küçük hesaplara ve detaylara takılmadan, büyük fotoğrafa odaklanması gerekir. Yine siyasi partilerin polemik ve manipülasyonlar üzerinden siyaset üretmek yerine gerçekçi ve ciddi hedefler odaklanması gerekir. Özellikle sorumsuz siyasetçilerin ve onların yönlendirdikleri trol grupları, durmandan gerginlik üretmeyi  ve nefret pompalamayı temel siyaset zeminine dönüştürmüşlerdir. Kendi vizyon ve projeleri ile halkın karşısına çıkıp yönetime talip olmak yerine, daha fazla karşıtlıkları üzerinden siyaset üretilmektedir.  Toplumsal barış ve mutabakatı zedeleyecek söylemler ve adımlar, pervasızca sergilenmektedir.

Bu seçim atmosferinde göze çarpan bir diğer husus; istisnalar hariç, ilke ve prensipler çerçevesinde siyaset yapmak yerine, siyasi çıkar ve hesaplara göre siyaset yapılmasıdır. Artık siyaset zemini öyle bir hale gelmiş ki, elif gibi dik duruşlara değil, yerde yuvarlanma tablolarına şahitlik etmekteyiz. Günübirlik siyasi çıkarlar, yakın tarihte yaşadığımız siyasi tecrübeleri bile bize unutturmuştur. Sanki bu topraklarda devasa bir mağduriyet yaşanmamış gibi bir atmosfer var. İzler biri birine karışmış. İlkeler çerçevesinde siyaset yapılmadığı için siyasi partilerin hamlelerini kestirmek bir hayli güç olmaktadır. Siyasi hesaplara bir de kişisel kaprisler eklenince, daha ilginç bir tablo ortaya çıkmaktadır. Siyaset ikliminden ve gerçeklerinden habersiz kimi zevatın,  “pişen aşa su katma” nev’inden konuşma ve duruşları da söz konusu olunca son derece garip bir tablo ortaya çıkmaktadır. Hele özellikle zayıf karnı ve bagajı olan, topluma mal olmuş kişiliklerin ve siyasetçilerin şantajla icbari manevralara girişmesi son derece kafa karıştırıcı bir resim oluşturmaktadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de siyaset içinde ve dışında diyet borcu olanların varlığı da işin cabasıdır. Eğer hayatın herhangi bir alanında hayatın normal akışına uymayan bir tablo varsa arka planda anormallikler var demektir. Bazı siyasi kişilikler veya topluma mal olmuş insanların çok farklı bir duruşuna tanıklık ediyorsak; orada ya saklanan siyasi bir menfaat, ya bir diyet borcu ya da bir şantaj var demektir. Her ne kadar duruşlarını başka gerekçeler ile açıklamaya çalışsalar da arka plandaki gerçekler bundan çok farklıdır. Bulunduğu masadan kalkan ve sonra tekrar masaya dönen siyasi figürlerin hangi sebeplerle tekrar rücu ettiklerinin araştırılması gerekir. Yukarıda işaret edilen zeminde siyasetin şekillenmesi büyük bir problemdir. Yarın bu siyasi ittifakın seçimi kazanması durumunda, yönetim aşamasında yine aynı gerçeklerle yüzleşeceğimiz unutulmamalıdır. Bu masayı kuran ve bileşenlerini bir araya toplayan zihniyet ve odaklar, elbette bu çaba ve stratejisinin bedelini talep edecek ve normal şartlarda bir araya gelmesi pek mümkün olmayan partiler, oluşturulan masa sinerjisinden istifade etmenin bedelini görev süresi boyunca ödemek zorunda kalacaklardır.

İşte bu temel siyasi gerçeklerle seçim atmosferine giriyoruz. Bu itibarla; gündelik basit hesaplar ve tepkisel yaklaşımlar değil; temel değerlerimiz, ilke ve prensiplerimiz, siyasi refleksimizin omurgasını oluşturmalıdır. Öyle ki; yarın pişman olmayalım. İlke ve prensipler çerçevesinde yapılan siyaset ve ortaya konulan program dışında; günlük hesaplara ve siyasi çıkarlara prim vermek; hem siyasetçiler açısından hem de vatandaşlar açısından pişmanlıktır. Hem de fayda vermeyecek olan bir pişmanlık olur. Özelikle mütedeyyin siyasetçileri ve vatandaşları uyarmak temel bir borçtur.

Hani bir fıkra vardır:

Temel’i idam sehpasına çıkarmışlar. Son isteğini sormuşlar.

Temel şöyle cevap vermiş: Ha bu bana ders olsun.

Temel’in durumuna düşmeme temennisiyle…