• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Doğu Türkistan… Kimsenin sesini duymadığı, feryatlarına kulak tıkadığı, İkinci Endülüs olma yolunda ilerleyen mazlum bir coğrafya… Bu gidiş ile tarihe İkinci Endülüs olarak geçecek. İslam dünyası farklı nedenlerden dolayı bu drama sessiz. Yüzyılımızın en büyük dramlarından birisinden, soykırımdan ve insan hakları ihlalleri dizisinden bahsediyoruz. Her türlü fiziki ve kültürel soykırım yöntemleri ile koca bir millet yok edilmek isteniyor.

Uluslararası aktörlerden bu meseleye zaman zaman işaret eden bazı ülkeler olsa da aslında sadece konjonktürel faktörlerden dolayı zalim Çin devletini sıkıştırmaya çalışmak için bu mazlumları emellerine alet etmeye çalışmaktadırlar. Bu işin belki de en ilginç taraflarından birisi de Türk milliyetçisi olduğunu iddia eden kişi ve kurumların da bu olaya sessiz kalmalarıdır. Yani demem o ki; ne İslami ne de milliyetçi saiklerle kimse bu meseleye eğilmiyor. İnsanlık ve İslam ümmeti, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı bir meselede Çin hükümeti nezdinde kayda değer bir girişimde bulunmuyor. Herhangi bir girişimde bulunmak bir yana, artık bu durum kanıksanır bir hale gelip adeta rutinleşti.

Sanki bu zulümleri yaşamak bu coğrafyadaki insanların değişmez kaderi gibi algılanmaktadır. En son yaşanan vahşet kareleri ile bu vahşet bir kez daha kamuoyunun dikkatini çekti. Çin’de kovid bahanesi ile milyonlar evlerine hapsedildi. Özellikle Uygur Müslümanlarının yaşadığı yerlerde karantina tedbirleri adı altında tam bir vahşet uygulanıyor. İnsanlar, evlerine aç ve susuz bir şekilde hapsedilmişler. Uygur Türklerinin yaşadığı yerlerde yüz günü aşan, sözde bir karantina sürecinden bahsedilmektedir. Karantina tedbirleri denildiğine bakmayın siz; insanlar, aç ve susuz bir şekilde adeta diri diri evlerine gömülüyorlar.

Açlıktan ve susuzluktan ölen insan haberleri gelmektedir. Paraları olduğu halde alış veriş yapmalarına müsaade edilmeyen ve dünyanın gözü önünde açlıktan ve susuzluktan, kırılma tehlikesi ile karşı karşıya olan insanlardan bahsediyoruz. Bina kapıları ve daire kapıları açılmasın diye kilitleniyor ya da kaynatılıyor. Yani; eşi benzeri olmayan bir vahşet ve utanç tablosuna şahitlik etmekteyiz. İşte tam bu vahşet uygulanırken bir binada çıkan yangında en az 44 kişinin engellendiğinden ve dışarı çıkamadığından dolayı öldüğü haberi gelmektedir.

Vahşet ve zulüm tüm boyutu ile devam etmektedir. Kültürel asimilasyon kapsamında milyonlarca Müslüman kamplara alınmakta her türlü vahşet uygulanmakta ve Uygurlu çocuklar komünistleştirilmektedir. Bu gün ayağa kalkmaz isek; yarın her şey için çok geç olabilir. Hele bir iki nesil geçtikten sonra belki de İslam ve Müslümanlık adına hiçbir şey kalmayacaktır. İşte o gün, iş işten geçmiş olacaktır. Ey Müslümanlar, Çin’in askeri ve ekonomik gücünden korkmayın: Aziz ve Celil olan Allah’tan korkun. Vicdanınızın sesine kulak verin. Ne diplomatik ne de başka kanallardan her hangi bir çabaya şahit olmuyoruz. Neden?

Ey Müslümanlar, bu kardeşlerimizin dramını görmemek için daha ne kadar sağ kulağınız üzerine yatacaksınız? Daha ne kadar Marko Paşa’yı oynamaya devam edeceksiniz?