• DOLAR 34.653
  • EURO 36.385
  • ALTIN 2928.544
  • ...

Ya bu ülkenin tosunları ya da öz yurdunda garip ve parya muamelesi görenler…

Maalesef bu ülkede her dönemde üstünlerin hukuku uygulanagelmiştir.

Herkes için aynı olması gereken adalet; adalet mekanizması ile muhatap olan kişilerin statü ve kimliklerine göre farklı şekillerde tecelli etmiştir. Adaletin tecellisinin bir yüzü fertlere baksa da diğer yüzü, doğrudan toplumun bekasına bakar. Yani adalet terazisinin şaşması, sadece mağdur olan şahsı mağdur etmez; sonuçları itibariyle bir toplumu etkiler. Bir toplumda adalet duygu ve düşüncesinin zedelenmesi ve bu durumun ileri boyutlara varması, bir beka meselesi haline dönüşür.

Kendi içerisinde adaleti tesis edemeyen toplulukların insanlık ve medeniyet namına da söyleyecek bir sözü yoktur.

Sözün burasında aklımıza bir Nasrettin Hoca örneği geldi.

Bir gün Hoca’nın komşusu gelip şöyle der:

“Hocam, sizin inek, bizim ineği boynuzladı ve öldürdü; bunun hükmü nedir”, diye sorar.

Hoca cevaben şöyle der:

“Ne yapalım hayvandır, şuur ve irade sahibi değildir, hayvandan kalem kaldırılmıştır, hayvanın her hangi bir sorumluluğu olamaz.”

Komşusu bu sefer şöyle der:

“Hocam özür dilerim, yanlış söyledim; bizim inek sizin ineği boynuzlayıp öldürdü; bunun hükmü nedir?”

“Ha, o zaman durum başka, hemen bakmalı kara kaplı kitaba…”

Her halde verilen kararlara bir göz attığımız zaman; adaletin, Nasreddin Hoca’nın fıkrasına döndüğünü söyleyebiliriz. Eski Türkiye’de durum bu iken, yeni Türkiye denilen dönemde de vicdanları kanatan uygulamalar devam ediyor.

Sadece tek bir örnek bile bu işin vahametini ortaya koyması açısından yeter sanırım.

Kanser hastası Şeyhmus Alpsoy ve bu milletin istikbalini karartmaya çalışan darbeci Çevik Bir…

Yıllar yılı cezaevinde tutulan ve kanser hastalığının yanı sıra birçok hastalığı olan, tek başına kendisine bakamayan Şeyhmus Alpsoy, tüm olumsuzluklara rağmen serbest bırakılmıyor; hükmü ertelenmiyor veya cezası ev hapsine çevrilmiyor. Bağırsakları dışarıda olduğu söylenen bu mazlum mahkumun tedavisine izin verilmiyor ve adeta ölüme terk ediliyor. İdamın olmadığı ülkemizde Şeyhmus Alpsoy adeta yavaş yavaş idam ediliyor. İnsan haklarına aykırı bir şekilde tedavi hakkı engellenmektedir. Dışarıda bile tedavisi zor olan bir kanser hastasının, ileri düzeye varmış hastalığına rağmen yirmi yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulması cinayet değil de nedir? Sorumluluk makamında olanlar, Allah katında ve maşeri vicdanda bunun hesabını veremez. İdam cezasının olmadığı bir ülkede bu durumdaki bir insanı ölüme terk etmek, idam etmek değil de nedir?

Gelelim bu memleketin tosunu muamelesi gören, suçlu görüldüğü yerde bile tosunluk makamının ayrıcalığından istifade eden kudretsiz general/er Çevik Bir’e…

Darbenin en büyük suçlardan sayıldığı ülkemizde Çevik Bir’in rütbeleri sökülüp er statüsüne düşürüldüğü halde, hala o genarellik rütbesinin tesiri ile ayrıcalıklı bir muamele görmektedir.

Derler ki; zamanın birisinde bir şahin yavrusu tavukların arasına düşmüş ve orada kaldığı müddetçe horozdan dayak yemiş. Bu yavru şahin büyüyüp alımlı bir şahin haline geldiği ve özgürce uçtuğu halde, o dayak yedeği horozun mıntıkasına geldiğinde küçük ve zayıf iken dayak yediği horozdan hala korkup çekiniyormuş. İktidar olup da muktedir olamayanların hali herhalde buna benziyor.

Geçmişin ezilmişleri, iktidara geldikten sonra mazlumun halini herkesten daha fazla anlaması gerekirken, dayak yiyen şahin yavrusu sendromundan bir türlü kurtulamıyor.

Bu memlekette üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü istiyoruz. Eğer bu memlekette hala adaletten bahsediliyorsa ve hala adaletin tabutuna son çivi çakılmadığı, adaletin ruhuna dört tekbir ve bir fatiha okunmadığı iddia ediliyorsa; 28 Şubat sürecinin mağduru Şeyhmus Alpsoy ve onun durumunda olan diğer mazlumlar serbest bırakılmalıdır.

Yargı nezdinde de darbe olduğu tescillenen ve mimarlarının hüküm giydiği 28 Şubat sürecinin aktörlerinden Çevik Bir’in serbest bırakıldığı bir yerde eğer siyasi kimliğinden dolayı İslami davanın mazlum cefakarları serbest bırakılmıyorsa kimse adaletten bahsetmesin…

Şeyhmus Alpsoy gecikmiş olsa da derhal bırakılmalıdır. Geciken adalet, adalet değildir.

Eminim ki; Şeyhmus Alpsoy ve onun durumundaki mazlumlar,  eğer 28 Şubat sürecinin mağduru değil de mimarı olsalardı şimdi dışarıda olurlardı.

Ey yetkililer, haydi bizi yanıltın ve böyle olmadığını gösterin.

Selam ve dua ile