• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...

Muhafazakâr kimlikli siyasetçiler iktidar olunca hem iktidar hem de muhafazakar insanlar, sistem ile hesaplaşmak yerine, sisteme ve statükoya entegre olmayı tercih ettiler. İktidar değişti; ama statükocu zihniyet ve sistem değişmedi. Sanki toplum tamamen ıslah olmuş ve statüko değişmiş gibi, koltuklar elde edildikten sonra dindarlara bir haller olmaya başladı. Beklemedikleri bir yerde kendilerini bulan dindarlar, nereden geldiklerini unuttular. İktidar nimetlerinden uzak iken neredeyse eleştirdikleri her şeyi meşru görmeye ve aynısını yapmaya başladılar. Statüler değişince tavırlar da değişmeye başladı. Masanın diğer tarafının muvahhid ve muttakileri bu tarafa geçince mösyö oldular. Bu durum aklımıza şöyle bir hikaye getirdi:

Bir gün papazın biri ayin için ayrılan kutsal şarabı göremeyince hiddetle zangoça bağırdı:

“Zangoç bu kutsal şarabı sen mi içtin?”

“Senin ne dediğini duyamıyorum efendim” diye cevap verdi zangoç.

Zangoçun hiç istifini bozmadan papaza verdiği cevap papazı adeta kudurttu:

“Be adam bu kadar mesafeden senin kulakların nasıl duymaz, benimle alay mı ediyorsun?

Zangoç sinsi sinsi güldü ve şöyle dedi:

“Efendim, bu tarafta ses duyulmuyor istersen sen de tecrübe et ve bu tarafa geçince sesin duyulmadığını sen de göreceksin.”

Papaz işin sonunun nereye varacağını merak ederek zangoç ile yer değiştirdi.

Zangoç şöyle dedi:

“Papaz Efendi, geçen hafta toplanan yardım paralarına ne oldu?”

Papaz işin vahametini görünce, selameti, oyunu devam ettirmede gördü:

“Sahiden bu nasıl iştir, bu tarafa geçince insanın kulakları söylenenleri duymuyor.”

Sanki muhafazakarların hikayesi ve siyaset serüveni buna benzedi.

 Dahası, sistemin bütün günahlarını yüklenerek meşrulaştırdılar adeta. Bu tavırları ile dindar insanların refleksini de tamamen söndürdüler. Bir zamanlar, her şeye duyarlı olan İslami kitle, birden protesto kültürünü yitirmeye başladı. Rehavet, bizi bizden aldı. Dünün ezilen mazlumları ve yalın ayaklılar, “köyden indim şehre” misali tamamen kendilerini kaybettiler.

Statükoya sahip çıkma rollerini iyice benimseyen, iktidar olmuş ama muktedir olamamış muhafazakar kesim, bir türlü kurucu irade ile yüzleşme cesaretini gösteremediler. Tam tersine bu kurucu iradenin kimi sembollerine kendilerine ait meşruiyet gömleği giydirip kendi tabanları nezdinde meşrulaştırdılar. Nereden ve niçin yola çıktıklarını unuttular. Belki de geldikleri nokta itibariyle unutmak istediler.

Öte taraftan muhafazakar kitle, hem iktidar nimetlerinden istifade etme hem de iktidarı zor durumda bırakmamak adına yanlışlara muhalefet etmeyi bıraktılar. Toplumun diğer kesimleri ise haklı haksız neredeyse kendilerine uymayan her şeye ya da ürkek iktidara karşı toplumsal baskı oluşturmak için her fırsatta seslerini yükselttiler. Dindar kesim ise karşı tarafın toplumun maddi manevi değerlerini tehdit eden hiçbir eylemine, cılız tepkiler dışında neredeyse ses çıkarmadı. Niye? Hükümete havale ettikleri için. Bu tavır doğru mu? Hayır, yanlış. Hele ürkek ve muktedir olmamış ve kurucu irade ile yüzleşmeyi göze alamayan hükümet döneminde tamamen yanlıştır. Buraya özellikle dikkat etmek gerekir.

Küresel sistem ve kurucu irade ile yüzleşemeyen bir hükümetin sarılabileceği en güçlü argüman şudur:

Sokaklara inen halkımız böyle istiyor. Halk istediği için bu adımları atıyoruz. İşte böyle bir savunma ve devamında adımların gelmesi için toplumsal direnç ve talep şarttır. Toplumsal direnç, muhafazakâr bir hükümetin elini güçlendirir, zor durumda bırakmaz. Onların söyleyemediklerini biz söyleyelim.

Mesela; bir LGBT rezaleti olacaksa, dindar kesim büyük bir reaksiyon ve toplumsal tepki gösterirse bu durumda yetkililer kamu düzenini sağlama adına hemen etkinliği iptal edebilirler.

Yine dindarlar meydanlara inmeyince, İslam karşıtı kesimler her geçen gün daha fazla cüretkâr olur. Böyle bir tabloda sanki dindarların itirazı ve mecali yokmuş gibi anlaşılır.

Artık şu rehaveti atıp nereden geldiğimizi hatırlama zamanıdır.

Yasal çerçeve içerisinde medeni protesto ateşini yakma zamanı gelmiştir. Hatta çok geç kaldık. Meydanlar hak ve adalet sevdalılarını bekliyor.

Unutmayalım ki bizim sesimiz, müfsitler kadar çıkmaz ise istikbalimize elveda dememiz lazım.

Selam ve dua ile…