• DOLAR 34.471
  • EURO 36.384
  • ALTIN 2866.406
  • ...
Arakan, yeni bir Filistin olma yolunda. Bir zamanlar nasıl ki Filistin`de Siyonist çeteler tarafından topyekûn soykırım uygulanıp buradaki Müslüman halk topraklarından sürüldü ve sonrasında Filistin dışından getirilen Yahudiler bu topraklara yerleştirildiyse bugün Arakan`da yaşanan da budur. Budist çeteler, Müslümanları asrımızın en acımasız ve zalim soykırımlarımdan birisine tabi tutup boşalan topraklara dışarıdan getirttikleri Budistleri yerleştirmektedirler. Yine Budist yönetim de aynı soykırımda çetelerden aşağı kalmıyor ve bu toprakları Budistlere tahsis ediyor.

Topyekûn soykırıma tabi tutulmaları ve topraklarından sürülmeleri yetmiyormuş gibi, bu coğrafyadan tamamen silinmek isteniyorlar. Adeta izleri bile silinmek isteniyor. Bütün dünyanın gözü önünde bir soykırım ve gasp yaşanıyor.

İslam Ümmeti de bu durum karşısında sadra şifa herhangi bir şey yapmış değil.

Bu baskı, asimilasyon ve sürgün her geçen gün daha da artıyor.

Arakan, adeta Uzakdoğu`nun Filistin`i haline gelmiş.

Budist yönetim tarafından yıllardır baskı, katliam, tecavüz ve her türlü zulüm ile çaresiz ve bitap düşmüş bu coğrafyadaki Müslümanlar.

28 Mart 1942 yılında ilk olarak Minbya şehrine bağlı Çanbilli Köyü`nde başlayan daha sonra da bütün Arakan`a yayılan katliamda, en az 150 bin Arakanlı Müslüman`ın öldüğü tahmin ediliyor. Bu tarihi katliam esnasında yüz binlerce Arakanlı vatanını terk ederek komşu ülkelere sığındı. Geçen yıl bu şiddet, soykırım ve katliam sarmalı yeniden şiddetlendi. Binlerce Arakanlı Müslüman, ekin biçilir gibi biçildi veya evleri ile beraber yakıldılar. Bu vahşet üzere Arakanlılar, tekrar kitleler halinde yollara düştüler. Çoğu varmak istedikleri yerlere varamadan yaşamlarını yitirdi. Vardıkları yerlerde mülteci kamplarında büyük bir açlık ve sefalet içerisinde yaşıyorlar. Aslında burada yaşanan sefalet, İslam Ümmetinin sefaletinin tablosudur, insanlığın öldüğünün resmidir. Arakan`da kalanlara gelince, sürekli ölüm korkusuyla ve her türlü haktan mahrum bir vaziyette yaşıyorlar. Büyük bir asimilasyon ve imha politikası ile karşı karşıyalar. Öğretileri ile huzur ve sükûnet tavsiyesinde bulunma iddiasında olan Budistler; huzur ve sükûneti, Müslüman çocukları şişe geçirmede ve Müslüman kanı ile kutsanmada buluyorlar.

Vahşetin ardı arkası kesilmiyor. Daha birkaç gün önce Burma`nın Arakan Eyaleti`ne bağlı Mangodo ilçesinin kuzeyinde yer alan Hattie Fara semtine yakın Kadirbill Köyü`nde Budist bir çete, Müslüman bir genç kıza tecavüz edip 5 kişiden oluşan ailesini katletti.

Öte yandan polis güçleri, Mangodo şehrinin kuzeyinde Nekhura Köyü`ndeki Budistlerin evlerini ateşe verme iddiasıyla 50 Rohingya Müslümanını tutukladı. Tutuklanan Müslümanlar hiçbir soruşturma yapılmadan ve yargılanmadan direk hapse atıldı.
İşte size Arakan`da neredeyse her gün yaşanan, yaşanabilecek bir tablo… İslam Ümmeti daha önceleri tepki gösterdiği bu tabloyu kanıksamış gibi…

İşte böylesi bir zulüm ile evlerinden edilen ve yollara düşürülen Müslümanların toprakları, tarlaları devlet marifeti ile göçmen Budistlere tahsis edilip bu gasp, yasal teminat altına alınıyor. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla şu an itibari ile 130 Budist aile Arakan`daki Müslüman topraklarına yerleştirilmiş. Bu gasp furyası devam edecektir.

Müslüman Arakanlılara ait olan bu coğrafyada uygulanan bu proje, süregelen etnik temizliğin bir aşamasıdır. Müslümanların izleri tamamen bu coğrafyadan silinmek isteniyor. Demografik yapı, Budistlerin lehine dönüştürülmek ve azınlıkta kalan Müslümanlar kalıcı olarak imha edilmek istenmektedir. Arakanlı Müslümanların topraklarının stratejik bir yerde olması, bu coğrafyada petrolün olması ve enerji geçiş koridoru üzerinde bulunması, her şeyden önemlisi Müslüman olmaları katledilmeleri için yeterli sebep olarak görülüyor.

Bu katliam ve zulümler bazen gündeme gelse de ne yazık ki kısa zaman sonra unutulmaktadır.

Dünya kör, dünya sağır…

İnsanlığın bu soykırım ve sürgüne karşı harekete geçmesi için daha ne kadar Müslüman Arakanlının yakılması, kanının dökülmesi gerekiyor?

“Ey Müslümanlar, yardım edin!” çığlığı ne zaman işitilecek?

“Ey Müslümanlar bize yardım edin!” çığlığı ve yardım feryadıyla, bu feryada cevap vermenin hepimize farz-ı ayn olduğunu biliyor muyuz?

Bu çağrının hepimizi büyük bir yükümlülük altına soktuğunu ne zaman fark edeceğiz?

İslam Ümmetinin, izzetle dirilmesinin ayağa kalkmasının zamanı gelmedi mi?

“Mü`minler, bir vücudun azaları gibidirler.” Nebevi fermanının hakikati, vicdanlarımızda ne zaman tecelli edip yüreklerimizi titretecek?