• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • Öğleye 30 dakika kaldı

Rusya-Ukrayna savaşı birçok ibretlik tablonun ortaya çıktığı bir savaştır. Batı savaşın soğuk yüzünü iliklerine kadar hissediyor.

Bu savaş ile alakalı konuşulacak çok şey var. Özellikle bazı noktalara dikkat çekmekte fayda var.

Hem ABD’nin hem AB’nin hem de Rusya’nın kendisine göre bir ajandası var. Batılıların, kendi ajandalarını uygulama konusunda kendi müttefiklerini bile nasıl bozuk para gibi harcadığı görülmektedir. NATO denilen yapının aslında bir hiç olduğu ve sadece İslam ülkelerinin işgalinde rol oynayan ABD’nin paravan bir kuruluşu olduğu bir kez daha görüldü. Rusya’yı hırpalamak için Ukrayna’yı sahaya sürenler, ancak bir noktaya kadar Ukrayna’nın arkasında duruyor. Pek fazla risk almak istemiyorlar. NATO, ABD ve Batı’nın Rusya ile hesaplaşmasının bedelini Ukrayna ödemektedir. Batı’ya yaslanarak politika yapanlar, aslında Batı’nın ne kadar güvensiz olduğunu bir kez daha gördüler.

Yıllardır dünyanın dört bir yanına dağılan mülteciler, genelde doğulu ve de Müslüman insanlardır. Mülteciler konusunda çok acımasız bir politika izleyen Batı’nın, Ukrayna’dan gelen ve savaşın devam etmesi durumunda yakında milyonları bulacak olan mültecilere kucak açması, aslında evrensel insan hakları noktasında ne kadar geri olduklarını göstermektedir. Mülteciler; dinlerine, kimliklerine ve aidiyetlerine göre sınıflandırılmaktadır. Hatta bu ayrımcılıktan çocuklar bile nasiplerini almaktadır. İkiyüzlü Batı, bu zalimce tavrı ile bizleri hiç de şaşırtmadı. Oysa bize göre mazlumun, sivilin, mültecinin, ezilmişin; dini, aidiyeti ve coğrafyası sorulmaz.

Bu savaşta Müslümanlar denge politikası takip etmelidirler. Her an kendilerini savaşın içine sokacak veya tarafı durumuna getirebilecek hamlelerden kaçınmalıdırlar. Amerika’nın Rusya’yı hırpalama ve Rusya’nın nüfuz alanlarına NATO marifeti ile dadanmaya çalışması ile başlayan bir savaş, bizim savaşımız olamaz. Tüm İslam ülkeleri bu savaşın dışında durmalıdır. Tam da bu konuda Ukraynalı yetkililerin sürekli Türkiye’den almış olukları SİHA’ları gündem yapmalarını hiç iyi niyetli bulmuyoruz.

Bu savaş vesilesi ile tarımın insanlık için ne denli önemli olduğu gereceği ortaya çıkmıştır. Hem Türkiye olarak hem de Müslüman ülkeler tarım politikasını yeniden gözden geçirmeli ve müşterek bir tarım paktı kurulmalıdır. Bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin buğday vb. gıda maddelerinde hala dışarıya bağımlı olması gerçekten düşündürücüdür. Bu memleketin, buğday ambarı olması ve tahıl ihraç eden ana ülkelerden birisi olması gerekirken, ancak ithalat ile ihtiyaçlarımızı karşılayabilmemiz son derece ilginçtir. Nerede yanlış yapıyoruz, sorusunu kendimize sormamız ve alacağımız doğru cevabın gereğini yapmamız gerekir.

Belki de bu savaşın bize ve tüm dünyaya öğrettiği acı gerçeklerden birisi de; sesimizin, ancak sahip olduğumuz enerji kaynakları kadar çıkabileceği gerçeğidir. Coğrafyamızın gerçeklerine uygun enerji kaynaklarının faal kullanımı için çabalar attırılmalıdır. Elbette şu an yapılan çok güzel işler olmakla beraber, bu çabalar çeşitlendirilebilir. Özellikle nükleer santraller olmadan şu anki halimiz ile bir yere varamayacağımızı herkesin kabul etmesi gerekir. Belki başka yatırımlardan feragat edilip nükleer enerji işi hızlandırılmalı ve proje sayısı artırılmalıdır. Güneş enerjisi konusunda da çok büyük güneş enerjisi panelleri kurulmalıdır. Bu konuda devletin imkânları sonuna kadar zorlanmalıdır. Enerji olmadan ne ekonomi rayına oturabilir ne de bağımsız politika üretilebilir.

Son olarak da işgal altındaki Filistin topraklarına yapılan Yahudi göçüne işaret etmek istiyoruz. Bu kadar gürültü patırtı arasında gözden kaçırılmaması gereken hayati bir konudur bu konu. Ukrayna’daki Yahudiler, işgal altındaki Filistin topraklarına yerleştirilmektedir. Bu savaşın çıkarılma amaçlarından birisi de bu olabilir mi? Bu olasılığı da yabana atmamak gerekir. Zira Siyonistler, kendi yumurtasını pişirmek için bütün dünyayı ateşe verecek kadar haysiyetsiz ve bencildir.