Soytarılık ve sanatçılık
Ülkemizde öteden beri, sanatçılık; soytarılık ve din düşmanlığı olarak algılana gelmiştir. Yıllardır bu memlekette, “sanat” adı altında, halk ve din düşmanlığı yapıldı. Din düşmanlığı ve kadim değerlerimize hakaret etmek adeta bir sanatçı için olmazsa olmaz bir kriter olarak sunuldu. “Sanat camiası” adı altında bu memlekette soytarılar sirki oluşturuldu. Bu sirk çatısı altında, kim, reklam olup gündeme gelmek istediyse veya tam unutulmaya yüz tuttuysa, can simidi olarak kendi insanının değerlerini aşağılama moduna geçerek yeniden gündeme geldiler. Zor zamanlarında “caminin duvarını tavaf etmek” adeta usul haline getirildi. Eserlerinin içeriği itibariyle insanlığa mal olacak eserler üretmekten uzak olan bu yarı sarhoş yarı ayık taife, yedikleri rant çarkının devamı için efendilerinin komutu ile zağarlar korosu edası ile gürültü kirliliği yaptılar. Belki en büyük sorunlardan birisi şu ki; bu zağarlar korosu kendilerine biçilen rolü o kadar kanıksadılar ki, efendilerinin komut vermediği yerde bile hırlamayı, soytarılık dininin amentüsü haline getirdiler. On yıllardır bu cahil ve yobaz taife, bu memlekette dini değerleri yozlaştırmak ve köksüz bir toplum oluşturmak için çaba sarf ettiler. Kokuşmuş ve yozlaşmış hayat tarzlarını bir medeniyet projesi olarak takdim ettiler. Bu sektöre adeta ipotek koydular ve başkalarına ya müsaade etmediler ya da kendi zihniyetlerini, kapıdan giriş şartı olarak dayattılar. Şu an bu alan, memleket ağacını içeriden kemiren kurtların toplandığı ve şeytanın bevletme mekanına dönmüştür. Her sabah İblis ile ahitlerin tazelendiği, Hz. Adem ve nesline savaş açan İblis’ten yeni komutların alınıp da yeryüzünü ifsat için kullanılan bir alan…
Yakın zamanda adını anmak istemediğim bir lüzumsuz cahil, insanlığın ilk atası Hz. Adem’e ve annemiz Hz. Havva’ya c… suçlaması yöneltmiş. İlimle, bilimle alakası olmayan, içki şişesini mavi vatan zanneden, zilzurna sarhoş olup masaların altında kusmukları içerisinde debelenen ve medeniyeti, kusmuklarında arayan birilerinden; keramet izharı, hikmet inkişafı beklenemez elbette. Ama soytarılık, usul haline getirildi diye kimsenin bu aziz milletin aziz değerlerine hakaret etmeye de hakkı yoktur. Bu hamakat, basit bir bireysellik ameliyesi değildir. Burada bir zihniyet sorunu vardır. Nitekim bu cehalet ve hamakat kokan çıkışa, destek verenlerin kimliği, bu gerçeği açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Varlıklarını ve bekalarını din düşmanlığı üzerine inşa etmiş bir taifeden bahsediyoruz. İpleri başkalarının elinde olan ama bu memleketin ekmeğini yiyen bir taifeden bahsediyoruz. Bu halkın ekmeğini yediği halde gavurun kılıcını sallayan bir taife ile karşı karşıyayız. Bu taife kendilerini bir müktesebat üzerinden ifade etmek yerine, Aziz İslam’a saldırmayı kendilerini ifade etme ve seslerini duyurma yolu olarak tercih etmişlerdir.
Bu taifenin saldırganlığı, bir kamu sorunu haline gelmiştir. Halkın dini değerlerini aşağılama, kin ve düşmanlığa sevk etme olarak ifadesini bulan kanuni tanımlama, bu halk düşmanlarının eylemlerinin şahsında ete kemiğe bürünmüştür. Devletin dini adalettir ve burada Müslüman halkımızın değerlerine dönük mütemadiyen gerçekleşen bu saldırılar hakkında gereken adımlar atılmalıdır. Zira her geçen gün bu süfli zihniyetin saldırıları düzenli bir hal almaya başlamıştır. Bu durum ise kamu güvenliği açısından potansiyel bir tehdittir. Yetkililerin hangi saik ile hareket ettiklerini bilmiyoruz ama en azından bulundukları kamu makamlarının konumları itibariyle toplumsal huzursuzluklara sebebiyet verecek eylemlere karşı kamu gücünü kullanmaları beklenir.
Selam ve dua ile.