• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Toplum olarak haşlanmış kurbağa sendromuna müptela olmuşuz. İnsani erdemlerimiz, yozlaşma değirmeninde yavaş yavaş öğütülmektedir. Toplum olarak faziletlerimizi kaybetmemiz yavaş yavaş olduğu için pek de buna bir reaksiyon göstermiyoruz. Bir süre sonra toplumsal kokuşmuşluk her yanımızı sarıyor ve bireyler olarak biz bu hali normal bir durum olarak algılıyoruz. Farkında olmadan insani hasletlerimizi yitiriyoruz.

Bizim durumumuzu en iyi anlatan ifade herhalde haşlanmış kurbağa sendromudur.

Suda haşlanan kurbağa hikâyesinin geçmişi, 1897 yılında Edward Wheeler Scripture tarafından yayınlanan bir makaleye dayanır. Eğer su yeterince yavaş bir şekilde ısıtılırsa canlı bir kurbağa hareket etmeksizin kaynatılabilir. Deneyde sıcaklık saniyede 0.002 derece arttırılmış ve kurbağa 2,5 saatin sonunda hareket etmeksizin ölmüş olarak bulunmuştur.

Bir kurbağayı kaynayan bir suyun içine atarsanız, kurbağa kendini dışarı atar. Çünkü doğal olarak canı yanacaktır. Ama aynı kurbağayı soğuk suya koyar sonra da suyu yavaş yavaş ısıtırsak, kurbağa buna duyarsız kalacaktır.

Suyu alttan yavaş ısıttığınızda sıcaklık yükselirken kurbağa hiçbir şey yapmayacak ve su kaynayana kadar kurbağa çoktan ölmüş olur. Kurbağalar, içinde bulundukları değişimi algılayamadıkları için haşlanarak can verirler.

İşte bizim toplumumuzun hikâyesi tam da budur.

Artık yozlaşma, zamanla hem bünyemizi hem ruhumuzu hem de fikrimizi teslim alır. Kendimizi sorgulayıp silkelenmek yerine, kokuşmuşluğumuzu başkalarının kokuşmuşluğu üzerinden meşrulaştırıyoruz.

Siyasette, yargıda, bürokraside ve sair idare kademelerinde meydana gelen kokuşmuşluk ile alakalı öyle şeyler duyuluyor ki, insanın geleceğe dair umutları sarsılıyor. Ama “Allah’tan ümit kesilmez” ilkesince erdemli insanların bir gün toplum idaresinde sahne almasını bekliyoruz.

Özellikle rüşvet ve iltimasın, torpil ve kayırmacılığın haddi hesabı yok. Bu konuda gereken tedbirler alınmaz ise toplumsal çöküşün pek de uzak olmadığını söyleyebiliriz. Bu alandaki her bir örnek toplumumuzun geleceğe dair umutlarını kırmaktadır. Geçmiş dönemlerde de benzer olayların olması, bu günkü kokuşmuşluğu meşrulaştıramaz.

Özellikle her kesimin, “bizden olan ve öteki” diye ayrıma gittiği ve bizden olanın yozlaşmasını görmediği bir tabloda, ger geçen gün bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmaktayız. Oysa buna sebebiyet veren kim olursa olsun, yanlışa yanlış diyebilmek lazımdır. Fiilin güzelliği ya da çirkinliği, doğruluğu ve yanlışlığı, failin kimliğine göre değerlendirilemez. Bizim hırsızımız, bizim arsızımız diye bir yaklaşım olamaz. Adalet herkese eşit bir şekilde işlemelidir. Özellikle dindar kesimin erdemleri koruma konusunda herkesten daha fazla hassas olması lazımdır. Bir kimlik, kimse için bir iltimas ve ayrıcalık vesilesi olamaz. Özellikle dindar kimliği, kirli emellerine ve çıkarlarına alet eden ve toplumsal erdemlerin katili olan, dindar postu giymiş sahtekârlara kesinlikle yol verilmemelidir. Toplum nezdinde din simsarlığı yapıp adaletsizlik ve hırsızlık yapan şahıslar, İslam’ın ve insanlığın en büyük düşmanıdır. Her yozlaşma kötüdür; ama dindar kisvesi giyip de yozlaşmanın tam merkezinde yer almak çok daha çirkin, kötü ve utanç vericidir.

Konjonktürden kaynaklanan nedenlerden dolayı mantar gibi türeyen bu asalaklara fırsat vermemek lazımdır.

Özellikle bu konuda eğitim kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Eğitim kurumlarımız, müfredatları ile beraber bir reform sürecinden geçirilmelidir. Yapısal değişimlere giderek yıllardır birikmiş olan sorunları ele alma iradesi ortaya konulmalıdır. Eğitimin merkezine, erdemli bireyler yetiştirme ve örnek bir toplu oluşturma hedefi konulmalıdır. Müfredatta buna göre değişiklikler yapılmalıdır. Farkında olmadan nesiller elimizden kaymaktadır. Bu günün idarecilerinin erdemli olmasını istiyorsak, ta ilk eğitim seviyesinden itibaren bu amaca matuf bir eğitim modeli ortaya konulmalıdır. Çocuklarımızın ne dünyasına ne de ahiretine fayda sağlamayan gereksiz dersler ile zihinleri meşgul edileceği yerde, erdemli bir birey yetiştirmeye yönelik dersler müfredata konulmalıdır.

Bu günkü kokuşmuşluktan herkes şikâyet etmektedir. Ama hiç kimse bu toplumsal yozlaşmadaki payının ne olduğunu sorgulamamaktadır.

Hepimiz, kurum ve bireyler olarak,  sorumluluk almalı ve bizi faziletsiz ve boğulmuş bir toplum olmaya sürükleyen sebepler ile mücadele etmeliyiz.