Toplumsal Barış İçin Yetki Dengesi
Toplumsal barış, toplum içerisindeki doğal makul dengelere dayanır. Bu dengeler, ifrat tefrit noktasında bir dokunuşa maruz kalırsa toplumsal kırılmalar başlar. Bu dengeler öyle bir hassastır ki, belli bir tolerans aralığı dışına çıktığı zaman, “domino taşları” kuralı gibi diğer unsurları ve parametreleri tetikler. Sonuçta toplumun temel dinamikleri büyük hasar görür, toplumsal barış bozulur.
Bu sebeple, toplumsal bir sorun ortaya çıktığı zaman, bunun çözümünü makul sınırlar içerisinde aramak gerekir ki, bir sorunu halledelim derken, bir çuval inciri berbat etmeyelim.
90’lı yıllarda Türkiye’de kimi kurum ve çevrelere ve onların illegal uzantılarına tanınan sınırsız yetki, toplumsal barışı tamamen ortadan kaldırdı. Herhangi bir denetlemenin yapılamadığı, tamamen hukukun dışına çıkıldığı bir atmosferde, kendilerine sınırsız yetki tanınanlar, adeta devlet içerisinde küçük devletçikler kurdular. Ne için işlendiği pek de belli olmayan ve hesabı sorulamayan on binlerce cinayet işlendi. Güya hukuk düzenini koruma adına, “hukukun ve rutinin dışına çıkma” konsepti benimsenmişti. Ama bu uygulama ile hukuk diye bir şey kalmadı. Herkesin, vatanı birilerinden kurtardığı, her bir tepeden “vatan, millet, Sakarya” teranelerinin okunduğu, ama aslında karanlık bir düzen kuran kan ve suç baronlarının bu memleketi yaşanmaz hale getirdiği bir kaos ortamı oluştu. Birileri, birilerini vuruyordu onları da başkaları vuruyordu. Rant savaşında inanılmaz çıkarlar devşirilirken, yine bu memleketin semalarına “vatan, millet ve Sakarya” naraları yükseliyordu. Herkes, bir diğerini ülke ve vatanın bekası için vuruyordu. Toplumsal barış tamamen bozuldu. İllegal oluşumların bazı reislerinin bakanların odasına girerken, tekme ile kapıları açtıkları övünç ile anlatılır.
Geçmişten ders almak lazım. Allah Azze ve Celle’nin toplumlara ve tabiata dair koymuş olduğu bir yasa vardır. Hem kainatta hem de toplumsal düzende dengeler üzerine kurulu bir yapı vardır. Bu dengeyi her halukârda muhafaza etmek lazım. Nasıl ki kainata yani Allah’ın kevni ayetlerine doğal olmayan bir müdahale dengeyi bozuyorsa, toplumsal yaşam da böyledir. Mesela Mao döneminde, Çin’de, zararlı olduğu gerekçesi ile on milyarlarca serçe öldürüldü. Devlet serçelerin öldürülmesi için adeta seferberlik ilan etti.
Serçe kuşlarının öldürülmesi ile ertesi yıl Çin’de tarım arazilerini zararlı haşereler öyle bir istila etti ki, Çin’de, tarımda alarm sinyalleri çalmaya başladı. Bunun üzerine; Mao’nun talimatı ile Rusya’dan on milyonlarca serçe ithal edildi. Çin, almış olduğu bu esaslı ders üzerine bu gün serçe kuşlarına ayrı bir değer verir hatta kutsiyet atfeder. Sanırım bu örnek bile hayata dair tasarruflarımızda ifrata kaçtığımız zaman nasıl bir sonuçla karşılaşabileceğimizi tek başına anlatmaya yeter.
Gelelim sadede…
Ülkemizde kadına şiddeti önleme gayesi ile sözde bazı düzenlemeler yapıldı. Aileyi koruma ve kadına şiddeti önleme amacı taşıdığı ifade edilen düzenlemeler, öyle aşırı ve fıtri gerçeklerle bağdaşmayan esaslar içeriyordu ki; şiddet daha fazla arttı, kadınlar daha fazla katledildi ve aileler daha fazla dağıldı. Hele ki, “kadının beyanı esastır” çılgınlığından sonra toplumsal dengeler çatırdamaya başladı. Son söz adalet yerine kadına verilince, dengeler alt üst oldu. Şu an bu akıl almaz düzenlemenin sonuçları ile yüzleşiyoruz.
Doktor ve sağlıkçılara şiddeti önleme için bir takım düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerle beraber, sağlık çalışanlarının vatandaşı küçümseyen ve sağlık hizmetinin kalitesini düşüren yaklaşımı zirve yaptı. Özellikle de korona bahanesi ile sağlık hizmetleri adeta askıya alındı. Kanun gücünü ölçüsüz ve denetimsiz bir şekilde arkalarına alınca ve ellerinin altında da “beyaz kod” denilen sihirli bir değnek olunca, vatandaşa karşı çok pervasızlaştılar. Bu da yetmiyormuş gibi vatandaşın tepki kabilinden bazı sözleri dava konusu yapıldı ve vatandaşın aleyhine karar verildi. Yasal bazı düzenlemelerle pervasızlaşan sağlık çalışanları, daima iyilerini tenzih ederim, vatandaşı adeta cinnet noktasına getirdi. Elbette hiçbir sağlık çalışanına yapılan vandallığı kabul etmiyoruz ve hizmetlerini şükran ile karşılıyoruz. Ama her kamu görevlisinin vatandaşın hizmetkârı olduğu ve onların da sağlık hizmeti alma esnasında yazılı ve yazısız bir takım haklarının olduğu unutulmamalıdır.
Gelelim bekçilere…
Son zamanlarda kendilerine tanınan yasal düzenlemelerle beraber yetkileri artan bekçiler de vukuatlarla beraber sıkça anılır oldular. Kendilerine tanınan bazı yetkilerin sarhoşluğu ile adeta Amerika’nın hukuk tanımaz polisleri ile yarışır hale geldiler.
Sadece bu örnekler bile toplumsal dengenin ne kadar önemli olduğu ve farklı kurum ve mesleklere tanınan yetkilerin makul ölçüde ve denetim altına olması gerektiğini anlatmaya yeter.
Güçler dengesi ilkesi son derece hayati bir ilke olup, toplumsal barış ve istikrarın olmaz ise olmazıdır.
Selam ve dua ile