• DOLAR 34.673
  • EURO 36.372
  • ALTIN 2934.3
  • ...

Bu gün başta Akdeniz’de yaşanan sıkıntılar olmak üzere, dış politikada yaşanan sıkıntıların temelinde, Lozan Antlaşması ile başlayan süreç yatmaktadır. Bu süreç içerisinde; siyaset ve diplomasi ilim bir yana, salt akılla bile izah edilemeyecek bir dış politika oluşturuldu. Ve bu akıl almaz dış politika, devlet politikasına dönüştürüldü. O zamanki küresel şer güçlerin dayatması ile vizyonsuz bir politik zemin meydana geldi. Daha sonra gelen yönetimler ve iktidarlar da siyaset yaparken inşa edilen zemini, temel siyaset ve diplomasi zemini olarak kabul ettiler. Türkiye’nin sınırlarının her tarafında inanılmaz tavizler verildi. Tek kelimeyle, başarısızlığın resmi olan bu süreç ve anlaşmalar, sonraki nesillere, bir zafer olarak anlatıldı. Tüm haklarımızın kendisi ile budandığı Lozan ve benzeri hezimet anlaşmaları, sonraki nesillere birer bayram olarak aktarıldı. Oysa bu anlaşmalarla hem dünümüz hem de geleceğimiz ipotek altına alındı. Birçok doğal haklarımızdan “sarf-ı nazar” edildi. İşte bu gün bazı iktidarlar, suyun akışını tersine çevirmeye çalışsa da, bu hamle, pek kolay görünmüyor.

Suriye sınırında, güya Fransızlar Milli Mücadelede yenilmiş iken çok garip anlaşmalarla büyük tavizler verildi. Irak sınırında, başta Musul ve Kerkük olmak üzere, inanılmaz tavizler verildi. O zamanki Dışişleri bakanının mecliste yapmış olduğu konuşmada; bu tavizlerin verildiğini bizzat kendisi mecliste deklere etmiş ve güya büyük sayılabilecek bir toprak parçasından vazgeçmenin büyük bir davanın gereği olarak ifade edilmiştir. (Dönemin dışişleri bakanının yapmış olduğu konuşma meclis tutanaklarında mevcuttur.)

En büyük tavizler ise Yunanistan’a verilmiştir. Sözde denize dökülen Yunanistan’a verilen inanılmaz tavizlere bakıldığı zaman ister istemez şu soruyu soruyoruz:

“Kim kimi yendi, kim kimi denize döktü?”

Madem Türkiye Yunanistan’ı yendi ve onu destekleyen büyük devletler de yenilmiş sayıldıysa burnumuzun dibindeki adalar Yunanistan’a niye verildi? Batı Trakya ve diğer tavizleri saymıyoruz bile. Buna siyasi başarı denilebilir mi?

On iki ada ve diğer adaların Yunanistan’a verilmesi neticesinde Türkiye Ege Denizi’nde adeta hapsoldu ve adeta Türkiye’ye ayrılan karasuları bir olta atımlığı mesafeye indi. Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramak bir yana, neredeyse balıkçılık bile yapamayacak duruma geldi.

Şu anda Türkiye bir yandan güncel dış siyaset sorunları ile uğraşır iken, diğer yandan bir asırdır ellerini ve kollarını bağlayan, ayaklarına pranga olan anlaşmalardan kurtulmalıdır. Türkiye’nin dış siyasetine ve vizyonuna ipotek koyan bu anlaşmalar, makul bir zeminde revize edilmelidir. Siyaset ilimi ile açıklanamayacak bu deli gömleği yırtılmalıdır. Türkiye, uluslararası hukuktan ve tarihsel arka plandan kaynaklanan haklarına sonuna kadar sahip çıkmalıdır.

Şu an yaşanılan siyasi sorunları, sadece bu günün sorunu olarak değerlendirmek, büyük bir yanılgı olur. Zamanında birçok alanda olduğu gibi diplomaside de “ilk düğme yanlış iliklendiği” için diğer düğmeler de yanlış iliklendi. Eğer bu gün giyilen diplomasi gömleği giyenin üzerine uymuyorsa, bunun temel sebebi, zamanında yanlış iliklenen ilk düğmedir. Makul bir siyasi süreç içerisinde bu yanlışlar düzeltilmelidir.

Lozan sürecinin mimarları, gelecek nesillere devasa bir enkaz bıraktılar. Öyle bir enkaz ki, ortadan kaldırılmadığı müddetçe birçok neslin geleceğini ipotek altına alan bir enkazdır. Ve bunun neticesinde her gün dış siyasette farklı sorunlar yaşanmaktadır.

Türkiye eğer bağımsız bir devlet gibi, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını ve tarihsel haklarını elde etmek istiyorsa, öncelikle yeni bir siyaset zemini inşa etmeli ve “devlet politikası” dediğimiz politikasını yeniden inşa etmelidir.

Yani; başa dönüp, “yanlış iliklenen ilk düğmeyi” doğru iliklemelidir.