Suriye’deki tecrübelerin bize öğrettikleri
Suriye’de yaşanan süreç, hem kuramsal hem de eylemsel anlamda bizlere çok şey öğretti. Bu konuda ciltlerle kitap yazılabilir. Her şeyden önce şunu öğrendik:
Hayatta her şeyi tecrübe edecek imkân, kaynak ve ömre sahip değiliz. Bizden öncekilerin tecrübe ettikleri hususlardan istifade etmek gerekir. Özellikle büyük bedel gerektiren tecrübeleri, “yeniden yaşamaya kalkışmak” yerine, belki bedel ödemeden o tecrübelerden istifade etmek gerekir.
Önümüzde duran bu kadar tecrübe ve 1400 yıldan daha eski köklü bir kültür külliyatımız ve mücadele derinliğimiz var iken, bazı konularda tecrübelere ve kaynaklarımıza başvurmak yerine, “yeniden deneme” yanılgısında bulunmak ve başladığımız noktanın bile çok gerisine düşmek ne hazin bir durumdur. Her defasında aynı şekilde aldatıldığımız halde İslam ümmeti olarak hala “denenmişi denemeye kalkışmak” ne kadar da ibretlik bir durumdur. “İbret almadığımız” her olay için bizden sonrakilere “ibret olmaya” devam ediyoruz.
Özellikle istediğimiz zaman kapatamayacağımız bir kapıyı açmamayı Suriye sahasında bir kez daha tecrübe ettik. Sonuna kadar kontrolünü sağlayamayacağımız bir süreci başlatmanın bizlere nelere mal olduğunu hazin bir şekilde görüyoruz.
Emperyalistlerle iş birliği yapmanın zararlarını tekrar tekrar görüyoruz. Emperyalistlerle işbirliği yapmanın veya siyasal konjonktür gereği zalimlerle işbirliği yapıp siyasal hedeflerimize ulaşmaya çalışmanın uzun zamanda ne kadar yıkıcı ve yanlış bir tecrübe olduğunu görüyoruz. Her açıdan bu tercihin karşımıza nasıl bir enkaz çıkardığını acı bir şekilde müşahede ediyoruz. Bu kayıp, aynı zamanda bizde öyle bir zihinsel savurma meydana getirdi ki, artık siyasal hesap ve denklemler adına her şeyi meşru görmeye başlıyoruz. Bu uğurda işlenen her cürme bir gerekçe bulma uçurumuna düşüyoruz. Herkes, kendi zalimini ve emperyalistini, aynı gerekçelerle futbol taraftarları fanatikliği ile alkışlıyor. Yapılan zulmün boyutları ve keyfiyeti ne olursa olsun, her şey meşru ve hatta tartışılmaz olarak görülüyor. Bu korkunç ve ahlaksız savaşta ölen kadın ve çocuklar birer ayrıntı olarak görülüyor. Bazen sadece sayılacak birer rakam olarak görülüyor bazen de eğer ölenlerin sayısı az ise zikredilmeye değer bile görülmüyor.
“Konjonktür” denen çağdaş din, makyavelist algı ile birleşince her şey mubah görülüyor ve tek kırmızı çizgi, siyasal çıkarlar oluyor.
“Bizi biz yapan değerler” ise sözde kalıyor. Değer yargılarımız, hayat programımız ve yol haritamız olmak yerine, sadece bir edebiyat malzemesi olarak kalıyor.
Unutmamak gerekir ki, her şeyin bir hesap kitabı vardır. İslami, ahlaki ve insani olmayan hiçbir şey meşru değildir. Dün, Peygamber zamanında meşru olmadığı gibi bu gün de meşru değildir. Eğer dünün lanetlenen tercihleri, bu gün meşru olarak görülüyorsa, bu durum yaşadığımız zihinsel kokuşmayı ve savrulmayı göstermektedir.
Tarih, çok iyi bir müderris ve mürşittir. Talebe olana çok şey öğretir. Kadim yasaları ve paha biçilemeyen tecrübeleri bu müderristen öğrenebiliriz. Bedel ödemeden ve başkalarının milyonlarca askerine, imparatorluklarına veya tüm varlıklarına mal olmuş tecrübelerini sadece aklıselim ile alabiliriz.
Son olarak can alıcı bir hususu belirterek sözü noktalamak istiyorum.
Halkı Müslüman olan devletlerin idarecileri, siyasi programlarını yaparlarken, doğu veya batı emperyalizmine yaslanmamalıdırlar. Rusya ve Amerika, emperyalizm zakkum ağacının biri birinden lanetli ve zehirli iki dalıdır. Her birinin elinde milyonlarca mazlumun kanı vardır. Kan ve savaş baronlarının İslam ümmetine hayırları yoktur. Bunlara yaslanmanın neticesi, günün sonunda hüsrandır. Amerika ile yol yürümek yanlış olduğu gibi Rusya’ya dayanmak da yanlıştır. Amerika’nın işlediği cürümlere alkış tutmak ve bu cürümlerle sevinmek nasıl bir aklı tutulması ise Rusya’nın eteklerine Kabe’nin örtüsüne yapışır gibi yapışmak ve hutbede bile Rusya’nın muzaffer olması için dua etmek de tam bir akıl tutulmasıdır, savrulmanın zirvesidir.
En zor zamanlarda bile “bizi biz yapan” değerlere sadık kalan ve savrulmayanlara selam olsun. Başkalarının yaptığı yanlışı yerden yere vuran ama kendisi de aynı yanlışı yaptığı halde, bu yanlışı savunma garabetinde bulunanlara Allah(C.C.) feraset versin.