• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bu sorunun cevabına geçmeden evvel, küresel şer güçlerin bu asırda İslam ümmetine yönelik uygulamaya çalıştığı stratejiyi şöyle ana hatları ile hatırlayalım.

Amerika’nın başına çektiği küresel şer güçler, bu asırda İslam ümmetinin, “ümmet” keyfiyetini tamamen yok etmek ve kopan tesbihin birbiri ile alakası olmayan taneleri haline getirmeye çalışmaktadır. Sorunları öyle girift hale getirmektedir ki, neredeyse çözülmesi imkânsız hale gelmektedir. Hadiselere kendi cephesinden yaklaşan taraflar, kendilerini haklı görecek sebepleri bulmakta gecikmemektedir. Birlikte yaşama ve birlikte hareket etmek iradesi ortadan kalkan devlet ve halklar, adeta birer ümmete dönüşmektedir. Öyle ki; herkes, ümmeti; kendisinden, devletinden ve mezhebinden ibaret görmekte, ümmetin geri kalanı ise “ötekiler” olarak görülmektedir. Kendi ülkelerini İslam ümmetinin yegâne kalesi olarak görenler, geri kalan parçaları, yeri gelince rahatlıkla feda edilebilecek unsurlar olarak görebilmektedir. Kendilerini gövde ve asıl olarak görenler, ümmetin diğer ülke ve halklarını yeri gelince kendilerinden kurtulması gerekli “ağırlıklar” olarak görebilmektedir. Daha garip olanı ise ümmetin geri kalanının da bu bakış açısına sahip olması gerektiğini dayatmaktadırlar. Bu bakış açısına sahip olmayanlar ise ya ihanetle ya da gaflet ile suçlanmaktadırlar. Her cephe kendi açısından bu bakış açısına sahip olunca, ortaya adeta kabile sayısınca ümmetler ortaya çıkmaktadır. Bu da yetmiyormuş gibi herkesin kendisine göre ittifak yaptığı küresel şer güçlerden birisi vardır ve bu ilişki için de herkesin kendisince; siyasi, stratejik, şeri ve konjonktürel gerekçeleri bulunmaktadır.

Bu bakış açısı İslam ümmetinin pare pare olması için yeter de artar bile. Bizim hassas noktalarımız ve fay hatlarımızı iyi analiz eden küresel şer güçler, her seferinde İslam ümmeti içerisinde krizi derinleştirecek meseleler oluşturmaktadır. Artık iş öyle bir aşamaya gelmektedir ki, emperyalistler bizi kendi halimize bıraktıkları zaman bile artık İslam ümmeti mefhumunun pratik tezahürü mümkün olmamaktadır. Çünkü zihinlerimiz öyle bir şekilde işgal edilmiş ki, emperyalistlerin düşündükleri gibi düşünüyor, onların planlamaları doğrultusunda hareket ediyoruz.

Emperyalistlerin bizim için biçtikleri ve bize giydirmeye çalıştığı kaftana geri dönelim.

Siyonist çetenin güvenliğini, Ortadoğu politikalarının merkezine oturtan küresel şer güçler, İslam ümmetini temsil eden bütün devletleri, askeri güçten yoksun en küçük parçalara ayırmaya çalışmaktadır. Sadece jandarma gücü olan ve bekaları emperyalistlerin iznine dayanan küçük devletçiklere dönüştürmek istemektedir. Birbirleri ile kavgalı ve emperyalistlerin adeta birer eyaleti konumuna sokulacak olan bu devletler, körfez ülkeleri modelinde tesis edileceklerdir. Bu ülkeler, emperyalistlerin yedek ekonomi cepleri olacaktır.

İşte iş bu aşamaya gelince de bir daha İslam ümmetinin ayağa kaldırmak son derece zor olacaktır.

Bu itibarla; devrim stratejileri dahil olmak üzere, yöntemler ve siyaset usulleri yeniden belirlenmelidir. Bir İslam beldesinde meydana gelecek bir karışıklığa mutlaka küreselciler dahil olacak ve anlaşamayan tüm taraflar zararlı çıkacaktır. Artık başladığımız yere geri dönmek istesek de bu pek mümkün olmayacaktır.

Libya olayını bu çerçevede değerlendirmek yerinde olacaktır. Libya gibi stratejik öneme sahip bir ülkede daha da derinleşecek olan bir kriz, yabancı güçleri buraya çekecektir. Hele Libya petrollerine konmak isteyen ülkeler, avuçlarını kaşımaktadır.

Kim haklı kim haksız noktasından bir kalkış yapmak yerine, büyük resme odaklanmak daha isabetli bir strateji olmaktadır. Ortak değerleri bir kenara bıraksak bile, siyaset aklı böyle bir durumda müzakere ve adalet merkezli bir strateji takip etmemizi öngörmektedir.

Biz bu bakış açısına sahip olmadığımız müddetçe, Libya’nın yeni bir Suriye olması kapıdadır ve diğer İslam ülkelerine de sıra gelecektir.

Emperyalist plan tıkır tıkır işlemektedir ve zihinlerimizi işgal alanı olmaktan kurtarmadığımız müddetçe de beldelerimiz işgalden kurtulmayacaktır.