• DOLAR 34.66
  • EURO 36.38
  • ALTIN 2933.56
  • ...

Siyonist terör devleti, kurulduğu günden beri mütemadiyen insan halkları ihlallerine imza atmıştır. Küresel şer güçlerin himayesinde devletleşme sürecine terör eylemleri ile başlayan israil, o günden bu yana, insan hakları ihlallerini vazgeçilmez temel bir politikaya dönüştürmüştür. Eğer siyonist terör çetesinin tarihini sıkmak mümkün olsaydı, herhalde kan, gözyaşı, katliam, zulüm ve soykırımdan başka bir şey damlamazdı. İşte böylesine kirli ve kanlı bir mirasa sahip olan israil, bu gün de aynı cürümleri pervasızca işlemektedir. Küresel şer güçlerin himayesinde her türlü insan hakları ihlaline imza atmaktadır. Bu ihlaller, Filistinli mazlumlarla sınırlı kalmamakta, diğer Müslümanlar da siyonizmin bu zulmünü iliklerine kadar hissetmektedir. İsrail, bütün Müslümanların onur ve izzetini hedef aldığı halde, israil'e karşı toplu bir iradenin varlığından bahsedemiyoruz. Özellikle terör çetesinin bu saldırgan ve hukuk tanımaz politikalarından yana en fazla mağdur olan ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Özellikle Mavi Marmara davasının siyasallaşması ve siyasal pazarlıklara kurban edilmesinden sonra, siyonist israil daha cüretkâr ve saldırgan davranmaya başladı. Siyasal pazarlıklar sonrası bu dava düştükten hemen sonrasında israil'in hukuk tanımaz tasarruflarına şahit olduk. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları israil'in saldırgan ve hukuksuz politikaları ile yüzleşmek zorunda kaldı. İsrail'in bu hukuk tanımaz politikalarını, şahıslara karşı işlenen cürümler olarak değerlendirmek büyük bir yanılgı olacaktır. Burada, bir milletin onuruna yapılan bir saldırı söz konusudur. Vatandaşının şahsında Türkiye'nin itibarı ayaklar altına alınmaktadır. Bu örnekler her geçen gün çoğalmaktadır. Mavi Marmara davasında uzlaşmanın sağlanmasıyla bazı şeylerin normale döneceğini sananlar ne kadar yanıldıklarını anladılar. Bu insanların, siyonist terör çetesinin saldırgan kodlarını çözemedikleri ortaya çıkmıştır. O gün israil ne idiyse bu gün de aynı noktadadır. Hatta daha fazla küstahlaştığını söylemek mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı yapılan hukuksuz icraatların hedefi tüm halkımızdır. O halde hem devlet hem de halklar düzeyinde bu hukuksuzluğa israilin anladığı dilden cevap verilmelidir. Mavi Marmara katliamı, bir akademisyenin gözaltına alınıp işkence edilmesi, TİKA görevlisinin esir edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir bacımızın tutsak edilmesi gibi hadiseler; artık onurlu bir tavır ortaya koymanın zamanının gelip geçtiğini bize göstermektedir. Terör devleti israil, sadece Filistinlilerin değil tüm insanlığın düşmanıdır. İsrail, tüm insanlık için bir tehdittir.

İsrail ile mücadele stratejisi çerçevesinde, israilin tüm cürümlerini izlemeye alan güçlü imkanlara sahip bir birimin kurulması lazımdır. Bu birimle koordineli çalışan ve israilin tüm cürümlerini uluslararası kamuoyunda ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde mahkum etme konsepti ile hareket eden bir hukukçular ordusu seferber olmalıdır. İsrail'in insan hakları ihlalleri insanlığın gündemine taşınmalıdır. Sembolik de olsa israilin mahkumiyeti, bir terör çetesini insanlık nezdinde mahkum edecektir. Belki de zamanla bunun bir takım somut neticeleri de ortaya çıkacaktır.

Diğer mücadele yöntemlerinin yanı sıra bu yolun da ilaveten denenmesinde fayda olacağını düşünmekteyiz.

Özellikle insan hakları ihlalleri yönü ile terör çetesini insanlık nezdinde mahkum etmek, bir cephe olarak tercih edilebilir.  Elbette bu yöntem diğer yöntemlerle beraber yürütülmelidir.

Artık Türkiye'nin kendi onurunu ayaklar altına alan ve ülkesini aşağılamaya dönük bu saldırılara karşı güçlü bir yanıt vermesi gerekir. Halk olarak, bizi temsil makamında olan muktedirlerden beklentimiz budur. Halk bunu istiyor, halkın temsilcileri de halkın sesine kulak vermelidir.