• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Seçimin birinci turunu geride bıraktık. Muhalefetin ortak adayı Kılıçdaroğlu %44,88 oranında oy alabilmişti. Seçim öncesi şişirilmiş anketler muhalefet partilerini iyice umutlandırmıştı. Muhalefet kelimenin tam anlamıyla havaya girmişti. Altılı masanın etrafındakiler, masanın altındakiler, masanın üstündekilerle beraber Erdoğan’ı indirmek için seferberlik ilan etmişlerdi.

Ahmet Davutoğlu, havaya öyle bir girmişti ki seçimlerden önce bir ültimatom, bir ferman yayınlamış: “Valilere sesleniyorum. 15 Mayıs sabahı bizimle çalışacaksınız” diyecek kadar bulutlarda gezinmişti. Gerçeklerle karşılaştıklarında ise hepsinin havası indi, kimyaları bozuldu. Ne yapacaklarını ne söyleyeceklerini bilemez bir hale düştüler. Panik yaptılar, komikleştiler, maskara oldular. Yerinde yeller esmesi gereken Erdoğan hâlâ ayaktaydı ve öyle bir-iki sallamakla da düşecek gibi değildi. Neredeyse iki kişiden birinin oyunu almıştı.

Muhalefet bileşenleri HDP/YPS, İYİ Parti, CHP, DEVA, SAADET, GELECEK Partisi bir blok halinde % 44.88 oranında oy alabilmişti. Tabi Kılıçdaroğlu bu oranı yarın kendi hesabına yazmazsa…

Evet, muhalefetin oyları yükselmişti ama bu sonuç alıcı bir oran değildi. Toplayabildikleri kadar toplamışlar ama yine de Erdoğan’ın gerisine düşmüşlerdi. Erdoğan’ın 49.52’lik oyu onları sevindirmiş; “Erdoğan’ı %50’nin altına düşürdük” züğürt tesellisine sarılmışlardı.

Bugün toplum, HDP/YSP’yi Selahattin Demirtaş’ın söylemiyle Abdullah Öcalan’ın bir projesi ve PKK’nin yan kuruluşu görüyor. Dolayısıyla HDP/YPS ile iş tutan CHP’nin başını çektiği muhalefeti PKK’nin yanında, Kandil’in yamacında konumlandırıyor. İktidar seçim kampanyası boyunca bu konuyu işledi.

PKK’nin Kandil’deki ve Avrupa’daki temsilcilerinin ağız birliği ederek Kılıçdaroğlu’nun arkasında durması, destek açıklamaları yapması bildiğimiz o siyaset matematiğini devreye soktu. Bu matematik sisteminde 2+2 dört etmiyordu. 5x2 on etmiyordu. Bu matematik sisteminde çarpma kaçma etkisi oluşturuyordu. Hesap uzmanlığı okulunda bu sistem öğretilmiyordu. Bu konu siyaset okulunun konusuydu.

İşte millet siyaset matematiği ile işlemler yapınca işler ters yüz olmuştu. Ve tabii olarak da faturayı kesecekti. İktidar da bu süreçte olabildiğince bunu millete anlatmaya çalıştı. Sonuç da aldı. Kısaca 14 Mayıs’ta olanlar buydu.

Duran Kalkan; "Erdoğan'a verilen her oy bize sıkılmış bir kurşundur" demişti. “Her türlü desteği vereceğiz” demişti. “Bunlar bizi yok edecekler. AKP ve MHP faşizmini yıkmak için altılı masa bir umuttur” demişti. Duran Kalkan’ın, Cemil Bayık’ın muhalefete tavsiyelerde bulunan videolarını mitinglerde millete izletiyordu.

14 Mayıs’ta yeni bir sürece girdik. Muhalefet hatalarıyla yüzleşmek yerine iki hafta sürecek yeni dönemde panik yapmaya, yeni antipatik söylemler geliştirmeye, PKK ile yan yana gözükmeme, iktidarı Google’ın bile unuttuğu Hizbullah ile beraber göstermeye çalıştı. Milliyetçi söylemler geliştirmeye çalıştı. Belki de Esat Kabaklı’nın “Vatanına göz dikeni ez oğlum” şarkısını seçim şarkısı yapmayı da akıllarından geçirmişlerdi. O kadar yani.

İki haftalık yeni süreçte kalp yapmayı bıraktılar. “Biz de iktidarı terörün yanında gösterelim” taktiğini geliştirdiler. HÜDA PAR üzerinden iktidarı vurmaya çalıştılar. Tabi buna taktik denilebilirse. Bu daha çok taklide benziyordu. Çünkü 14 Mayıs öncesi iktidar, muhalefeti PKK ve yandaşlarıyla yan yana göstermeye çalışmıştı. Bu söylemlerinin altını da doldurmuştu. PKK yöneticilerinin Kılıçdaroğlu ve altılı masayı destekleyen açıklamalarını delil olarak getirmişti.

14 Mayıs seçiminden sonra muhalefet de HÜDA PAR üzerinden iktidara yüklenmeye çalıştı. İktidarı Hizbullah ile yan yana göstermeye çalışmaya başladı. Oysaki Hizbullah cephesinden ve liderlerinden iktidarı destekleyen bir açıklamaya rastlamamıştık. Suçlama konusunda muhalefet zahirde taktik olarak gözükse de iktidarı yanlış bir adımla taklit ediyordu. Serada sunî algı yetiştirip pazarlamaya çalışıyordu.

Hal böyle iken o klasik cümlenin karşımıza çıkması da normaldi; “Taklitler her zaman aslını yaşatırdı.”

Yıllardır kendisini yenileyemeyen muhalefetin 28 Mayıs Pazar günü yapılacak seçimde yenilmesinin ve yenilenmesinin mukadder olduğunu söylemek kehanet olmasa gerek.

Diğer Köşe Yazarları