Kaos karıncalar ve biz
Bu hafta bir bilim yolculuğuna çıkacağız. Geçenlerde gazetede şöyle bir haber okudum; bilim adamları çok hassas mikrofonlar sayesinde karıncaların kendi aralarında konuştuklarını keşfetti. Bu keşfin sonunda birçok kişinin hayretini gizleyemediğini söyleyebiliriz. Nasıl olmasın ki! Karıncalar ve konuşmak…
Oysaki birçoğumuzun içeriğinden haberdar olduğu 1400 küsur yıl önce okuma yazma bilmeyen peygamberimiz Hz. Muhammed’e (as) nazil olan Kur’an-ı Kerim bizlere karıncaların konuştuğunu haber veriyordu. Hem de şöyle böyle değil.
“Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir karınca şöyle dedi: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; aman, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!”(Neml 17). Karıncalar sadece konuşmuyorlardı. Etrafta olan bitenlerden haberdar, tedbirli davranıyorlar, çevredeki insanları da tanıyorlardı.
Ve birileri bu kitaba “Eskilerin masal kitabı” diyordu. 1400 yıl önce ölen İngiliz bilim adamı Tony Arthur’un notları arasında karıncaların konuşabildiğine dair bir risale bulundu denilmiş olsaydı beğenirdiniz değil mi hergeleler? Belki de küçük dilinizi yutardınız.
Karınca âlemini inceleyen her vicdan sahibi imana gelir. Neyse biz çağları atlayarak bugünümüze gelelim. Karınca âlemi bilim adamlarının zihinlerini hep meşgul edegelmiştir. Öyle ki kalabalık karınca güzergâhlarını inceleyip Tokyo-İstanbul trafiğine dahi karıncalar üzerinden çareler bulmaya çalışmışlardır.
Yine bilim adamları koloni etrafında yiyecek aramaya çıkan bir karıncanın önüne kaldıramayacağı kadar büyük bir peynir parçası bırakırlar. Peynir etrafında dolanan karınca taşıyamayacağını anlayınca hemen yuvaya döner, durumu anlatır ve beraberinde iki karınca daha getirir. Bu arada bilim adamı peyniri alıp saklamıştır.
Peyniri bulamayınca takviye olarak gelen iki karınca elleri boş yuvalarına tekrar geri dönerler. Bilim adamı peyniri bir kez daha gezintiye çıkan karıncanın önüne bırakır. Karınca görür görmez hemen yuvaya koşar ve peyniri bulduğunu iki-üç kişinin kaldıramayacağı büyüklükte olduğunu haber verir. Birkaç takviye karınca ile gelirler ama bilim adamı peyniri tekrar alıp saklamıştır.
Peynir bulunamayınca takviye olarak gelen karıncalar tekrar yuvalarına dönerler. Yiyecek bulmaya çıkan karınca bir başına kalır, tekrar dolanmaya başlar.
Bilim adamı peyniri üçüncü kez bırakır. Karıncamız altı nala koşarak tekrar yuvaya gelip peyniri bir keza daha bulduğunu söyler. Yuvadaki karıncalar da ona son bir şans daha tanırlar; “Eğer yalan söylüyorsan sonucuna katlanırsın, bize iki kez yalan söyledin. Bu son şansındır” diyerek yola koyulurlar. Bilim adamı peyniri tekrar kaldırır. Gezgin karınca arkadaşlarını peyniri bulduğu yere getirir. Ne yazık ki peyniri bulamazlar. Bilim adamı peyniri tekrar almıştır. Gelen karıncalar, gezgin karıncayı yalancılıkla suçlayıp üzerine çullanırlar. Zavallı karınca “Hakkımı bana bunu yapan bilim adamına helal etmiyorum” feryatları arasında can vermiş.
Bilim adamlarının karıncaları rahat bırakacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bilim adamları farklı cinslerdeki karıncaları bir kavanoza koyup hareketlerini izlemişler. Farklı bir yere farklı karıncalarla aynı kuyuya düşen karıncalar birbirlerine nerede olduklarını sormuşlar ve aralarında kavanozdan nasıl çıkabileceklerinin analizini yapmaya başlarlar. Karınca köprüsü gibi karınca merdiveni yapmaya karar verirler. Tam o esnada bilim adamı kavanozu iyicene sallayıp yere bırakmış. Her bir karıncanın cinleri tepesine çıkmış. Her iki taraf da birbirlerini kavanozu sallayanın faili olarak suçlamaya ve birbirlerini öldürmeye başlamışlar.
Tamam, karıncalar böcekler arasında beyni en büyük olan böcekti ama onun da kafası bir yere kadar çekerdi. Kaos ortamı oluşturan bir elin olduğunu nasıl bilebileceklerdi.
Ey insanoğlu! Sen karınca değilsin ki! Sen canlılar içinde aklını en iyi kullanansın. Aklını kullanmayacak mısın? Kaos ortamı oluştuğunda gözlerin kavanozu sallayan eli arasın. Kim bilir şu an aklınızdan kimler geçiyor!