BAYRAM
Bayram günleri, Müslümanların toz tutan manevi duygularının tozunu alan yelpazelerdir, diye başlamak istiyordum ama yelpazenin de toz tuttuğunu görünce nasıl başlayacağımı bilemiyorum.
Müslümanların farkında olmadıkları iki büyük bayramlarından birisinin olduğu Kurban bayramı günlerindeyiz. Kabul edersiniz etmezsiniz, kapitalist dünya biz Müslümanların farkındalık hislerini öyle bir eğelemiş ki, farkındalık hislerimizi kaybetmiş durumdayız.
Şöyle ki: Kapitalist dünya çok açıktır ki insanı çok yoruyor, çok koşturuyor. Bayram gelince de tatil havasıyla dinlendiriyor. Onu bir tatile çıkarıyor, uyutuyor. Oysaki Müslümanların en çok yorulması gereken günler, uyanık olması gereken günler, bayram günleri olmalıydı. Akraba, eş-dost ziyareti ona her gün iç çamaşırlarını değiştirtmeliydi. Eskiden Müslümanlar böyleydi. Yeni nesil biz Müslümanlar bırakın bir telefon açmayı, bir mesaj atmaya bile üşenir olduk. Yeni trend toplu mesaj…
Koronavirüs aramıza bir buçuk metrelik mesafe bırakırken, kapitalist dünya, aramıza yerine göre bin beş yüz kilometrelik, beş bin kilometrelik mesafeyi çoktan bırakmıştı. Biz bir buçuk metreye takılmıştık. Müslümanların buruk bayramları, sönük bayramlar olmaya doğru hızla yol alıyor.
Bayram ve tatil kelimelerini özdeşleştirdik ya! Helal olsun bize! Tatil, عطّل kelimesinin masdarıydı ve bozmak, durdurmak, ihmâl etmek, mahrum etmek, işlemez hale gelmek, faaliyeti kesmek, işyerini kapatmak, etkinliğini gidermek, tahrip etmek, motoru durdurmak, motoru istop etmek anlamlarına gelmekteydi. İşte tam da biz bunu başardık. Oysa bayramda عطّل (‘attala) yapmamalıydık, ilişkilerimizi bozmamalıydık, faaliyetlerimizi durdurmamalıydık, birbirimizi ihmal etmemeliydik, işyerimizi kapatmış olsak da işimizi kapatmamalıydık, etkinliklerimize işlerlik kazandırmalıydık, tahrip etmemeli onarmalıydık, motoru istop etmemeli, durdurmamalıydık.
Bu yazıda “Nerede o eski bayramlar?” teline biz de dokunalım; bu cümleyi duymayanımız yoktur. İşte o eski bayramları canlandırmak için ne yazık ki, adım atanımız da yoktur. Yaşlandıkça ve yılları geride bırakınca duyularımızın zayıfladığını biliyordum. Meğerse duygularımız, hislerimiz de zayıflıyormuş. Duygularımız zayıfladığı için duygulandırmıyoruz eskisi gibi. Hislerimiz zayıfladığı için hissettirmiyoruz eskisi gibi. Sorun biraz da biz kaynaklı…
Bizim nesil de ölse öyle görünüyor ki “Nerede o eski bayramlar?” sorusunu soracaklar da kalmayacak. O eski bayramlarda kiralık bisiklet kiralayanlar, bir bisiklet turuna para veren kaç kişi kaldık ki? Eskiden şehir içinde bayram yerleri denilen, zêw görünümünde çocukların eğlendikleri yerler vardı. Onlar da kalmadı değil mi?
Şunu kabul edelim ki, bayram günleri neredeyse anlamsızlaşmış bir durumda… Bayram günlerine bir anlam kazandırmak da vacip olmuş durumda... Değişen dünya bizi de değiştirmiş durumda… Belki de öncelikle kendimizi değiştirerek işe başlamak gerekiyor.
Bayram biz Müslümanlar için çok büyük bir değerdi. Değerini bilemedik. Şimdi ise başkaları değerlendirdi ve onlar için bir değer oldu. Bayramımız yaklaşınca birkaç günlüğüne keyif çatar oldular. Yani inanmayanlar, inananlardan daha çok bayramların tadını çıkarır oldular.
Binnetice; bayramların tadı-tuzu kalmamış, şekerleri olsa da…
Bayramınız bayram olsun, diye temennilerde bulunacağımıza herkes bayramı bayram yapmak için bir adım atsa, bayramınız mübarek olsun, diyeceğiz. Akraba ziyaretine gidiyorum, bayramınız mübarek olsun.