• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Aile için en çok bilinen tanım şudur: “Aile, toplumun en küçük yapı taşıdır.” Ben aileyi şöyle tanımlıyorum; aile, toplumun tohumudur. Öyleyse tohum kelimesinin de biyolojik tanımlamasına bakalım. Tohum, bir dış kaplama içine alınmış, iyi bir şekilde korunmuş, döllenme sonucu oluşan ve yeni bir şeyin ortaya çıkmasını sağlayan tanedir…

Hayatın içinden bir mesele ile devam edelim. Cuma günü cami tıklım tıklım doluymuş. Bağdaş kurarak oturanlar, ellerine dayanarak oturanlar ve yayılanlar fazladan yer kaplayarak yeni gelebilecek olanlara engel oluşturuyormuş. Yeni gelenler etrafa bakınarak oturacak yer arıyormuş…

Bu arada imam da vaaz vermek üzere yavaş adımlarla minbere çıkıyormuş. Cami cemaatinden biri yeni gelenlere yer açmak amacıyla ayağa kalkmış ve: “Yeni gelen ve ayakta bekleyenler var. Allah rızası için herkes bir adım öne geçsin.

Bu arada imam da tam o esnada minbere çıkmış ve bu adamın söylediğini kastederek: “Ey Müslümanlar! Bu Müslüman kardeşimiz benim söyleyeceğim her şeyi bir cümlede özetledi. Evet, herkes bir adım öne geçerse, her şey rayına oturur. Herkes üzerine düşeni az bir hareketle yaparsa, sorumluluk payından bir kırtik dahi yaparsa sorunlarımız kalmaz”…

Aslında ilk paragrafımız söyleyeceğimiz her şeyin özeti niteliğindedir. Yine de birkaç cümleyle açmak istiyorum. Eskiden tohumumuz yani ailemiz saftı, doğaldı, yereldi, gelenekseldi, atalarımızdan kalmıştı, organikti, kısır değildi. Çiftçiler bu tohumdan her sene ürün alırdı. Yerli tohumun nesiller boyu değişmeme özelliği vardı. Renklerinden, tiplerinden, tatlarından fark edilme özellikleri vardı. Kendi orijinalitesinin özelliği vardı. Diğer tohumlara göre daha çok vitamin, protein, mineral ve lif barındırma özelliği vardı.

Sonra tohumumuza yani ailemize dışarıdan müdahaleler oldu. Hibrit tohum, GDO’lu tohum kavramları hayatımıza girdi. Karıştırılmış ve genetikleri değiştirilmiş organizmalı tohumlarla, ayarlarıyla oynanmış tohumlarla tanıştık. Önceleri bu tohumlara temkinli yaklaştık, sonra da alıştırıldık. Sağlımız için tehlikeli olan GDO’lu tohumların meyve-sebzeleri evimizin bir parçası oldular.  

Yerli tohumun önemini en çok anlayan ve bunun mücadelesini veren kişinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Saraçoğlu olduğunu düşünüyorum. Yerli tohum için ne kadar çok çırpındığı biliniyor. 60-70 yıl önce yabancı botanikçilerin ve fitologların Anadolu’ya gelip yerli tohumumuza nasıl dadandıklarını çok iyi bilir ve zaman zaman da anlatır.

Ve görünen o ki, daha bir hassasiyetle bunu Cumhurbaşkanı’na anlatmış ki Cumhurbaşkanı: “Bizlere istikamet gösterecek kızlarımızla, kadınlarımızla, annelerimizle birlikte aydınlık geleceğimize doğru yürüyeceğiz." dedi.

Dedelerimizi hatırlatarak "Yitik kaybedildiği yerde aranır." Dedi. Islahat adresini bildiğini belirtti.

"Biz de milli ve manevi hasletlerimize yönelik saldırıları ilk başladığı yerde yani ailede boşa çıkartarak, binlerce yıldır bizi ayakta tutan değerlerimize yeniden sıkı sıkıya sarılacağız.” Dedi. Tohumun önemine değindi.

“Bunu bir dönüm noktası olarak görüyorum” dedi. Geçen yıllarda değindiği gibi tohuma yani aileye sahip çıkmanın önemine bir kez daha değindi.

“Kadının elinin değdiği, kadın kalbinin adandığı, kararlılığının yöneldiği hiçbir işin başarısız olma şansı yoktur” dedi, tohumun yetiştiği tarlanın öneminin farkında olduğunu gösterdi.

“Batı üzerimizde bir oyun oynamaya çalışıyor, televizyonuyla, filmiyle, dizisiyle, müziğiyle, internetiyle ailemize operasyonlar çekiliyor” dedi. Saplanan hançerin kaç santimetre derinde olduğuna vurgu yaptı.

Ben bunları yazdığım esnada bir arkadaşım yanıma gelip ne yaptığımı sordu, ben de Cumhurbaşkanı’nın aile ile ilgili söylediklerini yazdığımı söyledim. Bana: “Ba’de harabul Basra” mı? Dedi. Ben de ona kentsel dönüşüm diye bir gerçeğin olduğunu hatırlattım.

 AK Parti’nin biyolojik olarak reşit olduğu gibi, ruhsal açıdan da reşit olup olmadığı hususunda, tohuma verdiği değer de bir ölçü olacaktır.